Dünyanın her yerindeki saldırıları aynı kararlılıkla kınıyoruz. Dünyadaki tüm muhataplarımızla terörle ilgili her türlü işbirliğine hazır olduğumuzu iletiyoruz.
"DAEŞ BELASINDAN BÜTÜN DÜNYANIN KURTULMASI GEREKİYOR"
DAEŞ belasından bütün dünyanın kurtulması gerekiyor. Gerekçesi ne olursa olsun bu terörü asla ve asla meşru gösterilmesi ve kabul edilmesi mümkün değildir. DAEŞ'i besleyen en önemli etkenlerden biri Suriye'deki savaşın devam etmesidir. Suriye'de yaklaşık beş yıldır devam eden savaş aynı kalleşlikle masum insanları katletmeye devam etmektedir. Suriye savaşı devam ettiği müddetçe terör örgütlerinin kendilerine alan bulmaya ve yayılmaya devam edecektir. Suriye sorunu çözülmeden kesin sonuç elde edilemez.
"Bu beladan bütün dünyanın kurtulması gerek"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, DEAŞ'i besleyen en önemli etkenlerden birinin Suriye'deki devam eden savaş olduğunu belirterek, "Suriye'de 5 yıldır devam eden kanlı bir savaş aynı hainlikle, aynı kalleşlikle masum insanları katletmeye devam etmektedir ve ölü sayısı 400 bini aşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla Suriye savaşı devam ettiği müddetçe bu tür terör örgütlerinin kendilerine bir alan bulması, yayılması, eleman toplanması, propaganda yapması da maalesef devam edecektir" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, kamuoyu ile canlı olarak da paylaşılan toplantıda şunları söyledi:
"ZOR GÜNÜNDE PAKİSTAN HALKININ YANINDAYIZ"
"Pakistan'da bir lunaparkta meydana gelen terör saldırısını şiddetle kınıyoruz. Gerekçesi ne olursa olsun böyle bir saldırıyı mazur ve meşru göstermek asla mümkün değildir. Bu zor gününde Pakistan halkının yanındayız. Sayın Cumhurbaşkanımız dün akşam Pakistan Cumhurbaşkanıyla, Pencap Eyalet Başbakanıyla telefon görüşmeleri yaptılar, bugün de Pakistan Başbakanıyla görüşerek hem taziyelerini iletecek, hem de durumu değerlendireceklerdir. Bu konuda da Türkiye terörle mücadele konusunda Pakistan halkının, Pakistan Devletinin yanında olduğunu ve her türlü iş birliğine de hazır bulunduğu ifade etmiştir.
Tabi Lahor'da meydana gelen bu terör saldırısı maalesef son dönemde yükseliş trendinde olan terör saldırılarının en son örneğini teşkil ediyor. Bildiğiniz gibi, Ankara, İstanbul, Brüksel saldırıları da bir müddettir gündemimizde, birçok masum insanın canını almış durumda. Ama ondan önce maalesef bildiğiniz gibi Fildişi Sahili'nde bir saldırı oldu, Bağdat'ta yine yakın bir zamanda, geçtiğimiz hafta içerisinde bir stadyuma bir intihar saldırısı yapıldı, 14 ve 16 Mart tarihlerinde Nijerya'da terör saldırıları meydana geldi. Yine aynı şekilde 19 Mart'ta Mısır'ın Sina vilayetinin El-Ariş ketinde bir saldırı meydana geldi. Biz bütün bu saldırıları aynı kararlılıkla kınıyor, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.
"TERÖRLE MÜCADELE, KÜRESEL BİR GAYRET VE İŞ BİRLİĞİ GEREKTİRİYOR"
Tabi bu olaylar öncelikle terörle mücadelenin küresel bir gayret ve iş birliği gerektirdiğini bir kez daha ortaya koymuş buluyor. Özellikle bu istihbarat paylaşımının büyük önem arz ettiğini bir kez daha ifade etmek isteriz. Özellikle Brüksel saldırısından sonra bu konu bildiğiniz gibi tekrar gündeme geldi. İstihbarat paylaşımı, paylaşılan istihbaratın takip edilmesi ve gerekli adımların atılması noktasında gösterilebilecek muhtemel zafiyetlerin ne tür sonuçlar doğurduğunu da maalesef bu saldırılarda bir kez daha görmüş olduk. Biz bütün muhataplarımızla, Pakistan'dan Belçika'ya kadar, Nijerya'dan Irak'a kadar bu saldırıların olduğu her yerde, her ülkede her türlü iş birliğine hazır olduğumuzu, terörle mücadele konusunda kararlılığımızı aynen devam ettirdiğimizi ifade ediyoruz.
Tabi bu son saldırıların ortaya koyduğu birkaç sonucu da birlikte değerlendirmekte, toplu olarak ele almakta fayda var. Öncelikle bu DEAŞ belasından bütün dünyanın kurtulması gerekiyor. Tabi ki DEAŞ'ı besleyen birçok unsur var, tek bir unsura indirgemek elbette mümkün değil. Fakat dediğim gibi, gerekçesi ne olursa olsun, dini, etnik, sosyal, psikolojik, her ne gerekçeyle ileri sürülürse sürülsün bu terörün asla ve asla meşru gösterilmesi, kabul edilmesi mümkün değildir. Fakat burada DEAŞ terörünü besleyen en önemli unsurlardan birisinin Suriye'de devam eden savaş olduğunu da tekrar hatırlatmakta fayda var.
"SURİYE'NİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ SAĞLAYACAK SİYASİ FORMÜL DERHAL HAYATA GEÇİRİLMELİ"
Evet, doğrudur, bu terör örgütü hunharca, hanice, kalleşçe masum insanları öldürmektedir, ama aynı şekilde Suriye'de 5 yıldır devam eden kanlı bir savaş aynı hainlikle, aynı kalleşlikle masum insanları katletmeye devam etmektedir ve ölü sayısı 400 bini aşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla Suriye savaşı devam ettiği müddetçe bu tür terör örgütlerinin kendilerine bir alan bulması, yayılması, eleman toplanması, propaganda yapması da maalesef devam edecektir. O yüzden de Suriye'de bir siyasi geçişin sağlanması her zamankinden daha büyük önem arz ediyor ki bu savaş artık sona ersin.
Tabi burada bizim baştan beri yaklaşımımız Suriye meselesine, Suriye'nin toprak bütünlüğünü garanti altına alan, siyasi birlik ve beraberliğini teminat altına alan bir geçiş sürecinin sağlanmasıdır. Burada da bir oldu bittiye başvurmadan, etnik ve mezhep temelli hiçbir ayrıma gitmeden Suriye'nin bütünlüğünü sağlayacak bir siyasi formülün derhal hayata geçirilmesi esastır. Bunun dışındaki bütün formüller daha fazla yıkım, daha fazla kan, daha fazla gözyaşı getirecektir.
Gene bu son saldırıların ikinci önemli neticesi, teröre karşı ortak tavır alınmasının önemidir. Biz bu konuda baştan beri en açık bir şekilde bunu ifade etmekteyiz. İyi terörist, kötü terörist yoktur, terör dünyanın her yerinde terördür gerekçesi ne olursa olsun. Birinin sloganı dini olabilir, diğerinin sloganı etnik olabilir, bir diğerinki ideolojik olabilir, ama netice itibarıyla yapılan şey terördür. Dolayısıyla biz nasıl DEAŞ terörünü kınıyorsak, El Kaide terörünü kınıyorsak, Boko Haram vesaire terörünü kınıyorsak, aynı şekilde PKK terörünün de iltisaklı gruplarının hepsinin de, -Suriye koludur, başka yeridir- aynı kararlılıkla kınanması, kınanmanın da ötesinde bunlara karşı somut adımların mutlaka atılması gerekir. Brüksel'de yaşanan ve Cumhurbaşkanımızın da tepki verdiği hadiseyi hatırlayacak olursanız, artık bu fotoğraf kareleri terörle mücadelede uluslararası kararlılığı zaafa uğratmaktadır gerçeğinin herkes tarafından görülmesi gerekiyor.
"İSTİHBARAT PAYLAŞIMI NOKTASINDA ÜLKELER YAKIN İŞ BİRLİĞİ İÇERİSİNDE OLMALI"
Üçüncü önemli nokta da, dediğim gibi istihbarat paylaşımı noktasında ülkelerin daha aktif olmaları, birbirleriyle daha yakın iş birliği içerisinde olmalarıdır. Biz Türkiye olarak tabi bu Belçika Brüksel saldırısında yaşadığımız hadiseyi ilk defa yaşamıyoruz aslında, daha önce de benzer şekilde iadeler olmuş, sınır dışılar olmuş, fakat maalesef ilgili ülkeler bu kişilerle ilgili gerekli adımları atmadığı için bu sonuçlar ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yakın bir zamana kadar bizi yabancı savaşçı, terörist savaşçılar konusunda yeteri kadar mücadele etmemekle itham eden çevrelerin artık bu gerçeği görmesi gerekiyor. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, biz bugüne kadar 100'ün üzerinde, hatta 120 küsur ülkeden yaklaşık 37 bin kişiyi ülkeye giriş yasağı koyduk, 'No Entry' listesi denen giriş yasağı olan listelere koyduk, bunların terörle ilişkilerinden şüphelenildiği için. Aynı şekilde 100'ün üzerinde ülkeden yine 3 binden fazla kişi bizim ülkemizden sınır dışı edildi ve maalesef bu son Brüksel saldırılarını yapan kişiler de, daha önce Paris saldırılarına karışan kişiler de bu sınır dışı ettiğimiz şüpheliler arasında yer alıyor. Dolayısıyla Türkiye burada üzerine düşeni en kararlı ve kapsamlı bir şekilde yapmaktadır, ama tabi ki bunu muhataplarımızın hayata geçirmesi, takip etmesi de büyük önem arz ediyor.
"MÜSLÜMAN KARŞITI SÖYLEMLER, DEAŞ VE EL KAİDE GİBİ AŞIRI TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ELİNİ GÜÇLENDİRİR"
Gene Brüksel saldırısı ve bu tür saldırılardan sonra karşımıza sistematik olarak çıkan bir başka konu da Müslüman karşıtı duyguların tahrik edilmesi, siyasete alet edilmesi, İslamofobik söylemlerin güç kazanması. Bunu Brüksel saldırısından sonra da yine gördük, Atlantik'in iki tarafında gördük, sadece Avrupa'da değil Amerika'da da bunların nasıl araçsallaştırıldığını, siyasi malzeme yapıldığını gördük. Bu konularda da siyasi liderlerin, dini liderlerin, toplum önderlerinin, basının, kanaat önderlerinin büyük bir siyasi sorumluluk içerisinde hareket etmesi gerekiyor, çünkü Müslüman karşıtı söylemler sadece ve sadece DEAŞ gibi, El Kaide gibi aşırı terör örgütlerinin elini güçlendirir, onlara malzeme sağlar; bu konuda en üst düzeyde hassasiyetin gösterilmesi gerekiyor. Tabi bu süreçte bu hassasiyeti sergileyen siyasi liderlere de biz teşekkürlerimizi ve takdirlerimizi iletiyoruz, bu vesileyle onun da altını çizmek isterim. Yani her şey çok kötü değil, bu konuda hakikaten iyi sınav veren ülkeler, siyasi liderler, dini liderler de var; bunların örneklerinin çoğalması, seslerinin daha gür bir şekilde çıkması gerekir.
ABD'DEKİ NÜKLEER GÜVENLİK ZİRVESİ
Bildiğiniz gibi arkadaşlar, son olarak Sayın Cumhurbaşkanımız 4 Afrika ülkesini kapsayan bir ziyaret yapmıştı, yarın da nasip olursa Amerika Birleşik Devletleri'nin Başkenti Washington'da Nükleer Güvenlik Zirvesine katılmak üzere bu ülkeye bir ziyaretimiz olacak. Bu ziyaret çerçevesinde, tabi ziyaretin merkezinde uluslararası nitelikli Nükleer Güvenlik Zirvesi bulunuyor, şu an itibariyle yaklaşık 60 kadar ülkenin devlet, hükûmet başkanı ve bakan düzeyinde katıldığı bir üst düzey zirve. Daha öncede Cumhurbaşkanımız bu Nükleer Zirveye dünyanın başka ülkelerinde, Kore'de mesela katılmıştı. Bu zirve bağlamında da Cumhurbaşkanımızın yoğun bir programı olacak, ikili görüşmeleri olacak zirveye katılan ülke liderleriyle. Programlar el verdiği ölçüde bunları geniş bir şekilde yapacağız ve tabi sizinle de paylaşacağız.
Gene aynı şekilde bu ziyaret çerçevesinde Türkiye'de de yatırımları bulunan büyük Amerikan şirketleriyle ve iş adamlarıyla programları olacak Sayın Cumhurbaşkanımızın, onların Türkiye'deki yatırımlarıyla ilgili konularını, sorularını, dilek ve taleplerini dinleyecek, değerlendirecek. Bu çerçevede ilgili Ekonomi Bakanımız da bize eşlik edecekler.
Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız bu ziyaretleri sırasında Amerika'da yerleşik bulunan Türk toplumunun temsilcileriyle bir araya gelecek, aynı şekilde Amerikan Müslüman toplumunun temsilcileriyle bir araya gelecek, yine aynı şekilde Amerika'da yerleşik bulunan Musevi cemaatinin liderleriyle de, temsilcileriyle de bir araya gelecek. Gene bu çerçevede bildiğiniz gibi basına da yansıdı, birtakım düşünce kuruluşu, basın vesaire temasları da olacak, buralarda hitapları da bulunacak.
DİYANET MERKEZİ'NİN AÇILIŞI
Bütün bu yoğun programın sonunda da inşallah 2 Nisan Cumartesi günü Washington'un hemen yanı başında Maryland Eyaletinin Lanham şehrinde -ya da semtinde- inşa edilmiş olan Diyanet Merkezi'nin açılışını yapacağız. Burası hakikaten hepimizin gurur kaynağı olan büyük bir merkez, büyük bir ilim, eğitim, ibadet merkezi olarak inşa edildi, bir külliye olarak faaliyet gösterecek. Orada camisiyle, araştırma merkeziyle, kütüphanesiyle, konferans salonlarıyla, çok amaçlı salonlarıyla, misafirhanesiyle, restoranıyla vesaireyle hakikaten çok güzel bir eser ortaya kondu. İnşallah onun açılışını da yine hem Türk toplumumun, hem Amerikan Müslüman toplumunun, hem de Amerikan toplumunun genelinden katılımlarla inşallah bu külliyenin açılışını orada gerçekleştireceğiz.
"İSTANBUL'DA İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI LİDERLER ZİRVESİNE EV SAHİPLİĞİ YAPACAĞIZ"
ABD dönüşünde de hemen yaklaşık bir 10 gün sonra da İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı Liderler Zirvesine Sayın Cumhurbaşkanımız ev sahipliği yapacaklardır. Bu zirvenin de hazırlıkları devam ediyor, daha yakın bir tarihte size bu konuda daha detaylı bilgiler vereceğim. Ama döndüğümüz zaman 14-15 Nisan tarihlerinde bu üst düzeyli zirveye de ülkemiz Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında ev sahipliği yapacak ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Dönem Başkanlığını 3 yıllığına Türkiye devralacak bu zirve vesilesiyle.
Ben son olarak özellikle bu Lahor'da meydana gelen saldırıyı üstlenen grubun amaçlarının biraz da orada kutlama yapan Hıristiyanlar olduğu şeklindeki açıklamaya da atıfla bu terör saldırısını tekrar en sert şekilde kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, Sünni olsun, Şii olsun veya hangi etnik gruptan, dini gruptan ya da mezhepten olursa olsun masum insanların böyle katledilmesi asla ve asla kabul edilemez. Hele bu din adına, İslam adına yapılıyorsa şunu herkesin bilmesi gerekir ki; bunun ne bizim dinimizde, ne inancımızda, ne kültürümüzde hiçbir karşılığı yoktur, bu olsa olsa bir barbarlıktır, ondan öte bir şey de değildir. Bu vesileyle ben bütün Hıristiyan vatandaşlarımızın ve dünyadaki bütün Hıristiyanların da kutlamakta oldukları Paskalya Yortusunu da bu vesileyle tebrik ediyorum.
SURİYE VE IRAK'TAKİ GELİŞMELER
Bir de son olarak arkadaşlar, Suriye ve Irak'taki gelişmelerle ilgili bir-iki konuyu paylaşacağım, sonra sizin sorularınızla devam edelim.
Suriye'de bildiğiniz gibi Cenevre görüşmeleri Şubat ayının başında inkıtaya uğramış ve daha sonra yapılan müzakereler neticesinde de 14 Mart'ta yeniden başlamıştı. İlan edilen Münih Ateşkes Anlaşması ya da çatışmaların durdurulması bağlamında da şu anda kısmi olarak bu ateşkesin uygulanmakta olduğunu görüyoruz. Ölümlerin azaltılmış olması elbette sevindirici bir durum. Fakat savaş bitmiş değil, Suriye'deki kriz bitmiş değil, çözülmüş değil, hâlâ bu ateşkes ya da çatışmaların durdurulması anlaşması çerçevesinde bile maalesef çatışmalar yer yer devam ediyor. İnsani yardımların ulaştırılması konusunda da büyük sıkıntılar yaşanmaya devam ediyor. Sivillere karşı saldırılar, insani yardımların engellenmesi, kuşatmalar, haksız tutuklamalar ve insanları açlığa mahkûm etme gibi uygulamalar da maalesef belli noktalarda, Suriye'nin farklı noktalarında hâlâ devam ediyor. Örneğin Şam kırsalı ve İdlib'de insani yardımlar şu ana kadar ancak 150 bin kişiye ulaştırılabildi, hâlbuki ihtiyaç sahibi insan sayısı burada 650 ile 700 bin civarındadır. Bu konuda tabi Suriye rejiminin engelleyici tavrını kınadığımızı bir kez daha ifade ediyoruz.
Tabii bu arada müzakerelerin sonuç vermesi en büyük arzumuzdur. Biz baştan beri hep Suriye'de bir siyasi çözümün ancak bu krizi sona erdirebileceğini söyledik, bu noktada da Cenevre'de yürüyen, BM çatısı altında devam eden bu müzakerelerin olumlu netice vermesini umut ediyoruz, ama bunun çok kolay olmayacağını da herhalde hepimiz birlikte görmekteyiz.
Bir de son olarak Irak'la ilgili olarak da, terör saldırısıyla ilgili açıklamamı yaptım, Irak'taki güvenlik sorunları çerçevesinde de Irak Hûkümetiyle yakın çalıştığımızı, özellikle Musul'un kurtarılması operasyonu bağlamında da Iraklı yetkililerle, aynı şekilde uluslararası koalisyonla yakın temas içinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Musul'un geleceği Irak'ın geleceği için son derece önemli. Irak'ın bu son derece önemli şehrinin DEAŞ'ten kurtarılması, temizlenmesi Irak'ın geleceği açısından da büyük önem arz ediyor. Bu konuda biz Irak yetkililerinin yanında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim."