Dünya üzerinde yaşayan islamda dinin birbirinden farklı sayısız yorumu var. Bazı yorumlar ise tamamen dinin bağlamından koparılarak din dışı bir söyleme dönüştürülebiliyor. Sufizm de bu kavramlardan biri. Sufizmi dinin dışında bir felsefe gibi görenler de var, dinin temeli olarak kabul edenler de. Araştırmacı-Yazar Senai Demirci sufizm hakkında akıllara takılan tüm soruları sabah.com.tr'ye yorumladı. 1. Sufizm İslam'dan ayrı bir şey midir? Nasıl baktığınıza bağlı... Özellikle son yıllarda, Batı'nın promosyonuyla öne çıkan, İslam'ın yerine konmaya çalışılan, secdesiz ve sorumsuz bir new age yaşama akımının başlığı olarak görürseniz, İslam'dan ayrıdır. İslam'ın özü olan tasavvufu anlıyorsanız, İslam'ın ta kendisidir. Allah'a karşı sorumluluk bilincinin zirvesidir. Allah'ı 'Güzel' bilmenin hayata dokunan parmak uçlarıdır. 2. Sufizm ve tasavvuf ayrı şeyler midir? Sufizm başlığı altında ne yaşadığımıza bağlı bu sorunun cevabı. Tasavvuf'un anlamı saflaşmaktır. Allah yolunda, 'bencillikten' ve 'bencilik'ten arınmak. Varlığını, kimliğini, yüzünü, asıl sahibi olan Allah'a teslim etmektir. Hayatı bütünüyle bir 'secde' haline getirmektir. Allah için yaşamaya baş koymaktır. Sufizm'in Batı'da yükseltilen ve parlatılan içeriği ise, Budizm ve Taoizm gibi, içeriksiz güzel yaşama tarzıdır. 'Ben' eksenli yaşam becerisidir; Yaratıcı'yı hayattan dışlayarak var olma çabasıdır. Tasavvufun içerdiği saflık yerine, yine tasavvuf isminin kredisiyle, yeni bir karmaşa, yeni bir doyumsuzluk, yeni bir sığlık alanı oluşturmayı hedefler bu tür 'sufizm' mimarları. 3. Tasavvuf nedir o halde? Tasavvuf, insanın kendisini Allah'tan razı olduğu, Allah'ın razı olduğu hale getirme yolculuğudur. 'Rabbinden razı olarak, Rabbini razı ederek, dön şimdi Rabbine...' diyen Fecr Suresi ayetleri, tasavvufu herkese farz kılar. Ayetler saf insana hitap eder; sufilere değil. Allah'tan razı olmak ve Allah'ı razı etmek, içimizden bazılarının hobisi ya da profesyonel işi değildir. İnsan diye yaratılan herkesin ekmek su gibi ihtiyacıdır. Sufizm ya da tasavvuf başlığı altındaki tüm inceliklerin ve nezaketlerin kaynağı bu gerçek iken, İslam'ın yanına ya da yerine yeni bir marka koymak iyi niyetli değildir. 4. Sufiler kimlerdir? Aslında 'sufi' diye bir özne yoktur. Sufi diye bildiğimiz Mevlana, Yunus, Geylâni, Harakanî, Arabî, Şems, Sadi gibi kişiler, şiirli sözlerini ve zarif yaşamlarını mümin oldukları için ortaya koyar, sufi oldukları için değil. Sufilere mal edilen her incelik, müminlere aittir.'Sufiler şöyle yapar... Sufiler böyle düşünür' diye nakledilen tüm incelikler 'Müminler böyle yapar. Müslümanlar böyle düşünür' diye düzeltilmeyi bekliyor. 5. Mevlana sufi değil mi ki? Mevlana'yı biz sonradan 'sufi' diye anmaya başladık. Mevlana'nın kendisi 'haydi sufi olalım' diye yola çıkmadı. Mutasavvıf olayım diye niyetlenmedi. Aksine, her insan gibi Kur'ân'ı duyuşunu, kâinatı tefekkürünü estetize etti, şiirleştirdi, cisimleştirdi. İnsanın imanını hayatın ince katmanlarına geçirme deneyimine biz sonradan tasavvuf kategorisine koyduk. İnsanın Allah'a karşı sorumluluk bilincini parmak uçlarına, göz kapaklarına, sesinin kıvrımlarına kadar taşımasına tasavvuf diye geldik. Oysa bu zaten İslam'dır, İslam'ın nüve içeriğidir, İslam'ın ta kendisidir. Mevlana, öncelikle mümindir ve secde ehlidir. İslam'ın aslı olan kalbî duyarlılıkları başka bir isim altında tutup İslam'ın ötesinde bir yerde görmek İslam kavramını yoksullaştırır, sığlaştırır. 6. Mevlana gibi bilgelerin sufi diye lanse edilmesinde ne sakınca var? Batı'nın üst aklı ve egemen medyası, estetik değer taşıyan ve güzel olan şeyleri İslam'la ilişkilendirmekten ısrarla kaçınır. Şiirlerine herkesin hayran olduğu Mevlana'yı 'sufi' diye anarken, Usame Bin Ladin'i ve DAEŞ'li vahşi teröristleri 'Müslüman' sıfatıyla anıyor. Kötü ve vahşi olanı, kaba ve sığ olanı 'İslamî' sıfatıyla anarken, yine Müslümanlardan kaynaklanan, İslam'dan kök alan tüm estetik değerleri kendi icadı olan 'sufizm' sepetine koyuyor. Tasavvuf, iman duyarlılığının nihai sonucudur. Vehhabilik gibi şekilci akımlar, Taliban gibi hoyrat tavırlar İslam'ın ana gövdesi varsayılıyor, fakat içinde nezaket ve zarafet olan tasavvuf neredeyse İslam'ın aşılmış biçimi olarak takdim ediliyor. Bu bir algı operasyonudur. 7. 'Tasavvufa ilgi duyanlar'ı çok sık duyuyoruz, İslam'la ilgilenenler ise nadir. Nedeni ne olabilir? Tasavvuf ya da sufizm, şimdiki kurgulanmış haliyle, bir tür light yaşama tarzı olarak takdim ediliyor. Sorumluluk teklif etmiyor kişiye. Kimi folklorik alışkanlıklarla kendinizi ifade ediyorsunuz. Dolayısıyla, sufizm 'ilgi duyma'ya müsaade eder, onu kenardan seyredebilirsiniz. Ama İslam ciddidir, içine çağırır kişiyi, insan olmanın sorumluluğunu teklif eder. İnsana, varlığını anlamlandıracak, yeryüzündeki misyonunu tamamlayacak görevler verir... 8. Tasavvuf Peygamberimize dayanıyor değil mi? Tasavvuf, eşya ile merhamet üzerinden bağ kurmaktır. 'Sıla-i rahim' diye bildiğimiz merhamet bağını hayata geçirmektir Varlığı ve Kur'ân'ı, fıtratı ve duyguları dikkate alan bir seyir içinde olmaktır. Peygamberimizin ömrü boyunca yaptığı budur zaten. Hira'ya çıkarken saflaşmak için çıkar. Hira'da geceleri inzivada iken Allah'ı razı edecek, Allah'tan razı olacak hal arayışları içine girer. Vahiy, Peygamberimizin saflaşma isteğine mukabeledir. Peygamberimizin tefekkür hayatı başlı başına 'sufice'dir. Ne yazık ki Peygamberimizin hayatını savaş odağında anlatan siyerler yüzünden bu Peygamberimizin hayatının asıl ağırlık merkezine köreldik. Tasavvuf, bu haliyle, herkese farzdır zaten. Ama tasavvufu İslam'ın ana gövdesinden ayrı tutmak, hem tasavvufa haksızlıktır hem İslam'ı tasavvufî bileşeninden soyutlayarak kabalaştırmaktır. Kısacası, tasavvufla tasavvufa kurulan 'ötekileştirme' tuzağından uzak durmak gerek. 9. Tasavvufun Batı'da yaygınlaşmasıyla İslam'a kapı açılıyor değil mi? Bu kısmen geçerli... Fakat tasavvufu İslam'ın yerine koymaya çalışan projeyi de deşifre etmek zorundayız. Ne kadar kaba görüntü varsa derhal 'Islamic' etiketini yapıştıran egemen medya, tasavvuf gibi bir inceliği, İslam'ı aşan, İslam'ı geride bırakan yaşam biçimi olarak tarif etmesi dikkat çekicidir. Sözüm ona sufi olan kimi entelektüelin Müslüman olmaya bile gerek duymamasının nedeni budur. Bakınız, gayrimüslim Mevleviler. Budizm'e, Zen'e, Taoculuğa ve bütün doğu mistik geleneklerine yapılan, yerinden etme, içeriğinden arındırma çabaları ne yazık ki burada da geçerli. Mevlana üzerinden çok sayıda insan Müslümanlığı tercih ediyor; doğru. Ama bunlar, ustaca örülen bu perdelemeyi aşabilenler. Asıl algı operasyonu, Mevlana'nın, Arabî'nin, Hallac'ın, Şems'in İslam sayesinde değil, İslam'a rağmen var olduğunu telkin ediyor. İtibar sahibi bu portreler üzerinden İslam itibarsızlaştırılıyor. 10. Kur'ân'da tasavvufla ilgili ayetler var mıdır? Kur'ân, tasavvufu, yani Allah'tan razı olma, Allah'ı razı etme yolculuğunu kategorize etmez. Aksine, her hecesi tasavvuftur. Mesela, günün beş köşesinde okuduğumuz Fatiha'nın birinci cümlesine bakalım... 'Hamd olsun Allah'a...' Allah'a hamd edebilmek için, her şeyin kendisine hak etmediği halde verildiğini gören, kendisine nimet olarak bahşedilenlerin hakkını verememenin mahcubiyetini yaşayan kalbî bir duyuş gerekiyor. Bu duyuş, Batı'nın İslam'ın ana gövdesi görmek ve göstermek istediği siyasal İslam'ın, militan Taliban'ın, şekilci Vehhabiliğin gündemi değildir. Bunlar kalp hareketini değil kas hareketini önceler. Namaz, İslam'ın direğidir. Fatiha namazın direğidir. 'Elhamdulillah' cümlesini söyleten kalbî duyuş ise Fatiha'nın anlam pınarıdır. Demek ki, kalbî duyuş İslam'ın ana gövdesidir. Tasavvufu bu anlamda alırsak-ki hak ettiği de anlam budur-her şey tasavvuftur. Tüketim mezesi yapılan, görünme malzemesine dönüştürülen çağdaş uygulamaları tasavvufa dâhil edersek, tasavvufa yine tasavvuf markası üzerinden kurulan tuzağı yemlemeye devam ederiz.