Son dönemin en çok konuşulan dergisi Aktüel, son sayısında yine gündemi değiştirecek bir haberle okuyucularının karşısına çıktı.. AKTÜEL/NECLA BAYRAKTAR 'Biz bu kızları sattık!' Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızları unutulanlar arasında! Kıbrıslıların bile bilmediği bir hikâye bu. 1920 ile 1950 yılları arasında kayıtlara göre yaklaşık 4 bin Türk kızı Filistinli Araplara aileleri tarafından satıldı. Bu kızların çoğunun hayatı ızdırap içinde geçti, başlarına gelmeyen kalmadı. Bazıları geri dönmeyi başardı. Ama tabir uygunsa yüzü gülen olmadı. İçlerinde iyi evlilikler yapanlar da oldu. Ama onlar da memleket, aile hasretiyle yaşadılar ve küskün gittiler. Onların küskünlükleri çocuklarına hatta torunlarına da geçti. Hepsi Kıbrıs’ta yaşayan ailelerinin kendilerini unuttuğunu düşünüyor, kendilerini yalnız hissediyorlar. Emekli edebiyat öğretmeni, yazar Neriman Cahit tüm toplumun ısrarla unutmaya çalıştığı bu kızların ve trajedilerinin peşine düştü. Bu uğurda Ürdün’e kadar gitti ve Araplara verilen Kıbrıslı kızları ve torunlarını buldu. Yaptığı araştırmaları ve röportajları “Araplara Satılan Kızlarımız” adlı bir kitapta topladı. Kitap Kıbrıs gündemine bomba gibi düştü. Ve ardı ardına yeni hikâyeler gelmeye başladı. Bu süreci Neriman Hanım şöyle anlatıyor: “Ben yıllardır bu kızları merak ediyordum. Öğretmenlik yaptığım köylerde, çalıştığım kadın örgütlerinde hep izlerini sürmeye çalıştım. Fakat müthiş bir suskunluk vardı. Bu kızlar, 11-12 yaşında henüz sek sek oynarken aileleri tarafından para karşılığı taliplileri hiç araştırılmadan, neyin nesi oldukları bilinmeden Araplarla evlendiriliyordu. Dr. Haşmet Gürkan’ın araştırmacı yönü çok güçlüdür. Bir yazısında bu kızlardan bahsediyordu. Hep ona sorular sorardım. Bir gün bana: Sen bu işin peşini bırakmayacaksın. Ama lütfen meselenin adını doğru koy; ‘Biz bu kızları sattık’ dedi.” Kıbrıs’tan geneleve Bu koşullar altında fakir Kıbrıs köylüleri biraz yaşadıkları yoksulluktan nefes almak biraz da kızlarımız bizden daha rahat bir hayat yaşar umuduyla çocuklarını para karşılığı Filistinlilerle evlenmesine müsaade ederler. Çoğunluğu şu an Güney Kıbrıs sınırları içinde kalan Baf, Limasol, Larnaka gibi kıyı bölgelerinden, çoğu çocuk yaşta olan kızlar vapurlarla Kıbrıs’tan bilinmeze doğru yola çıkar. Bu iş o kadar büyür ki, Araplara kız bulmak için acente gibi çalışan komisyoncu evleri açılır. Simsarlar ev ev dolaşarak sarışın, renkli gözlü kızları tespit ederler. Sonra da Araplarla aileler arasında aracılık edip, her iki taraftan da komisyon alırlar. O dönem hem Filistin hem Kıbrıs İngiliz sömürgesidir, dolayısıyla her iki toplum arasında ticari ilişkiler söz konusudur. Tabii o ana kadar alınıp satılanlar; narenciye, koyun, kuzudan ibarettir. Fakat ülkelerinde evlenmek için çok para harcaması gereken Arap erkekleri Kıbrıs’ın güzel kızlarını çok daha ucuza almayı tercih ederler. Belki aileleri de suçlamamak gerek; çünkü gelen her damat adayı ya doktor ya da mühendis olduğunu söyler. Gerçek ise çok başkadır, bu damatların çoğu ya satıcı ya da işsiz güçsüzdür. Kızların çoğu kendi yaşadıklarından çok daha büyük bir yoksulluğun içine düşerler. İşin bir başka yanı ise daha da acıdır. Bu Arapların çoğu zaten evlidir, çocukludur. Hatta iki-üç karısı olanlar vardır. Kıbrıslıların uzun süre bu olanlardan haberi olmaz. Onlar kızlarını Filistin’e göndermeye devam ederler. Bilmedikleri diyarlara giden kızların durumuna ilişkin ilk gerçek bilgiler, Katırcı diye tabir edilen İngiliz ordusuna katılmış Kıbrıslı Türk askerlerden gelir. Neriman Hanım bu süreci anlatıyor: “50’lere doğru Türk toplumu bu kızlarla ilgili birçok şey öğrendi. Filistin bölgesindeki savaşlara İngilizler Türk askerlerini de götürdüler. Askerler boş zaman bulunca genelevlere giderler. Geneleve giden Rum ve Türk askerleri orada Kıbrıslı bir kıza rastlıyorlar. Kız ağlamaya başlıyor. Nereli ve kim olduğu anlaşılıyor. İnanır mısınız, oradaki askerlerden birinin kardeşi çıkıyor. Meğer kocasının üç karısı varmış. Bizimkini akşam geneleve getiriyor, sabah gelip alıyormuş. Bu kızlar arasından geneleve düşenlerin sayısı az değil. Gariptir bazıları Kıbrıs’a dönmeyi başardı ama kimse sahip çıkmadığı için genelevlerde çalıştılar, ömürleri orada geçti.” Torunlar vatandaşlık istiyor Filistin’e giden ve orada evlenen Kıbrıslı kızların çocukları, torunları şimdi Kıbrıs vatandaşı olmak istiyor. Son günlerde tespit edilen bir çetenin, birçok kişiyi Araplara satılan bu kızların torunu gibi gösterdiği ve vatandaşlık aldığı ortaya çıktı. Polis, adada bugüne kadar yüzlerce kişiye bu yöntemle kimlik ve pasaport verildiğini tespit etti. Köy köy dolaşıp fakir ve güzel kızları tespit etti Hatice Tevfik dört kardeşten en küçüğü. Filistin’e gönderileceğini öğrenince bir resim çiziyor. Resimde dört kardeş var, Hatice Hanım kendisini temsil eden figürün üzerini karalıyor. ‘Niye diğerleri değil de ben?’ diye soruyor. Filistin’in işgali tuz biber oldu Bitirim, gördüklerine duyduklarına inanamaz. Kıbrıs’a döndüğünde de 1943 yılında 16 sayfalık bir broşür yayınlar; “Biz, Kızlarımız ve Araplar… Aman Ne Oluyoruz” adlı broşür olayı tüm açıklığı ile ortaya serer. Bitirim kendisine durumu anlatan asker mektuplarını da yayınlar. Bu askerlerin arasında Kıbrıs Rum’u olan askerler de vardır. Hepsi Türk toplumunu uyanmaya çağırır. O dönem gazetelerde bazı haberler çıkar. Ama bu olanlar İsraillilerin Filistin’i işgal ettiği 1948’e kadar hız kesmeden sürer. O yıllarda İsraillilerin saldırılarından kaçan Filistinlilerin çoğu Ürdün’e ve civar ülkelere sığınır. Kıbrıslı kızlar da kocalarıyla beraber sürgün hayatına başlarlar. Çoğunun hayatı kamplarda geçer. Bazıları zaman zaman Kıbrıs’a gelmeyi aileleriyle bağlantı kurmayı başarsa da zamanla tüm ilişkiler kopar. Kıbrıs onları unutur! Ama Neriman Hanım unutmaz. Ve sürekli araştırmaya daha doğrusu sormaya devam eder. Günün birinde talih yüzüne güler. Ürdün’de evlenip orada yaşayan Kıbrıslı Emel Muhareb’le tanışır. Ve hemen o hafta Emel Hanım’ın davetiyle Ürdün’e artık neredeyse 90’lı yaşlarının sonlarına gelen Kıbrıslı kızlarla buluşmaya gider. Ürdün ziyareti çok zor ama çok da verimli geçer Neriman Hanım için: “İsrail zulmünden kaçıp Ürdün’e sığınan aileleri bulduk. Kıbrıslı kızlara, çocuklarına, torunlarına ulaştık. Gördüklerime, duyduklarıma inanamadım! Her şey çok acıydı… Filistinliler kamplarda, inanılmaz bir yoksulluk var. Ben o kadınların yüzlerindeki derin ifadeyi, her hallerine sinmiş hüznü, küskünlüğü gözlerimle gördüm. İçimde hissettim. Benim onları, o acıyı unutmam mümkün değil. Ben gittim, gördüm ve öldüm…” NECLA’NIN HAYATI GENELEVDE BİTTİ “ÖLMEDEN BENİ MEZARA GODUNUZ!” AİLESİNİ GÖRÜNCE DİLİ TUTULDU ŞİMDİ DE ANA VATANINDA SAHİPSİZ