Defne Samyeli, iki yıl aradan sonra atv ile ekranlara döndü. “Defne-Her Şey Bambaşka” adlı gündüz kuşağı programı tam gaz sürüyor. Yeni programı hakkında Aktüel'e açıklama yapan Samyeli, özel hayatı hakkında merak edilenlere ise tüm samimiyetiyle yanıt verdi.
İşte Defne Samyeli hakkında merak edilenler...
Programının adı Defne-Her Şey Bambaşka”… Adı üzerinde, bu program senin için “bambaşka” bir format. Programı çekici kılan neydi ve ilk günlerin izlenimi ne?
Tamamıyla farklı formatta işler yapmaya hazırlanırken atv ve proje sahibi Tayfun Dinçer’den gelen bu teklif beni önce şaşırttı, sonra da heyecanlandırdı. Zira haberle talk-show arasında bir yerde. Saat olarak bu tip programları görmeye alıştığımız saatte değil. Benim için bu işi cazip kılan, seyirciyle samimi bağ kurabilmeye, birlikte gülümseyebilmeye olanak tanıması. Çünkü seyirciye sığınmak, bire bir konuşabilmek, sohbet edebilmek istiyorum. Haber bülteninde konu seçme ve ayıklama şansın yok, gündemi haberin kendisi belirliyor. Bu formatta cinayet, asma, kesme, çocuk ölümü… ne kadar önemli olursa olsun, yayınlamamak gibi bir seçim yapabiliyorum. Bu dönem ruhumun böyle bir işe ihtiyacı var. Saati de önemli bir etken. Eve artık erken gidebilmek istiyorum. Çocuklarımla daha çok birlikte olabilmek için. Hoş, program için bir aydır öyle yoğun çalıştık ki yine yüzümü göremez oldu kızlarım ama her şey rayına oturur nasılsa yakında.
Seninle uzun süre çalışmış bir meslektaşın olarak biliyorum ki spikerlikten daha avantajlı olmasına rağmen Anchor’lık kendini ifade edebilmen açısından tatmin edici değildi. Ne tür sorunlar yaşıyordun kendi içinde?
Anchor’lık, haber bülteni yayıncılığında gelebileceğin en üst nokta. O koltuğa çok genç yaşta oturdum, yaptığım işten hep gurur duydum. Yine de bülten, doğası itibarıyla evrensel doğrular ve yayın ilkeleri dışında bir konuda anchor’ın fikir, görüş bildirmesine sıcak bakan bir format değil. Habercinin ve bültenin iyisi, tarafsız olmak durumunda, bu da biraz anchor’ın rengini saklamasını, rolünü sınırlamasını gerektirebiliyor. En sevdiğim yayınlar, bir son dakika gelişmesiyle başlayan ve akışı, prompter’ı çöpe atıp tamamen doğaçlama tam gaz gittiğimiz, muhabirlerle an be an gelişmekte olan olayları aktardıklarımız. O zaman kamera önündeyken adeta yeniden doğuyorum. Canlı yayın, hayatta en mutlu olduğum an. Bu, önemliydi. Eğer ekstra bir haber programım olsaydı ve istediğim konuları işleyip, istediğim insanlarla derinlemesine röportaj yapabilseydim, o zaman bülten de mutlu mesut gidebilirdi. İnsanlara seslenmeyi seviyorum çünkü. Benim derdim, daha çok ses çıkarayım (gülüyor).