MELAMİLER’LE BİR GECE
Onlarda şeyh de, tekke de, dergâh da yok
Kocamustafapaşa’da bir evdeyiz. Evin salonu 20 metrekare ya var ya yok. Ama içeride kadınlı erkekli tam 40 kişi oturmuş. Sohbet ediyor, arada makamıyla ilahiler okuyor, ilahilerin manalarını açıklıyorlar. Hanımlar arasında tesettürlü kimse yok, erkekler de tam bugünün moda tipleri. Hepsinin yönünü döndüğü “Efendi” dedikleri kişi, orta yaşı bir miktar geçmiş, güleç yüzlü, hemen hepimizin mahallemizden tanıdığı “tonton abi” tipinde sempatik bir kimse. Onun da kıyafeti güne uygun. Kot pantolon ve mavi gömlek... Sohbetin merkezini genelde o oluşturuyor. “İhvan” bazen soru soruyor, ondan açıklamalar geliyor. Bazen de kendisi açıklıyor. Ne “Efendi” dediklerinde bir sıra dışı tavır takınma, ne diğerlerinde onun huzurunda ezilip büzülme, abartılı iltifatlara yeltenme söz konusu. İhvanına sık sık şahsi olarak hatır soran, latifeler yapan “Efendi” kimi zaman muzip fıkralar da anlatıyor. Ama sohbetin geneline Allah, vahdet, vahdet-i vücut, ilahi isimlerin tecellileri ve pirleri Muhammed Nur-ül Arabi’den nakiller gibi konular hâkim. Bu ortam çoğumuzun artık tükendi gözüyle baktığımız Melamilere ait. Böyle düşünülmesi gayet makul çünkü Melamiler ne tasavvufta ne de sıradan hayatta görünmeyi, bilinmeyi sevmeyen meşrepten kimseler. Dini, hakikati ve tasavvufu şekle ve dış görünüşe hapsedenlere, “gericilik” ve “yobazlığın” her türlüsüne tepki duyan insanlar. Onlarda şeyh, tekke, dergâh da yok. Bu sebeple ibadetlerini bile göstermekten imtina ediyorlar. Haftanın belli günleri içlerinden birinin evinde toplanıyorlar, yeter ki bir hasır serecek kadar yer olsun..