Not: Bu yazı, filmin içeriğiyle ilgili bilgi içeriyor
Yönetmen Christopher McQuarrie artık iyiden iyiye gürültülü bir aksiyona dönüşen Görevimiz Tehlike serisine, beşinci film Mission: Impossible- Rogue Nation'da iyi bir ayar çekmişti. İlk filmin yönetmeni De Palma'nın yolundan giden McQuarrie, hem entrika-aksiyon dengesini iyi kurmuş hem de içerik olarak serinin ayaklarını yere basar hale getirmişti.
McQuarrie ile yoluna devam eden Görevimiz Tehlike'nin altıncısı Mission: Impossible-Yansımalar, hem içerik hem biçim olarak beşinci filmin devamı niteliğinde. Ve o filmin bir adım ötesinde.
Beşinci filmde, Impossible Mission Force'un efsanevi ajanı Ethan Hunt (Tom Cruise) ve ekibi, Sendika adlı, eski gizli ajanlardan oluşan ve dünyada kaos yaratmayı hedefleyen bir oluşumun kumpasına gelmişti. Bu kumpas sonucunda CIA tarafından hain ilan edilen Hunt olayları çözünce anladık ki Sendika'nın arkasında MI6'nın yoldan çıkan yöneticisi varmış.
Altıncı filmde Hunt yine Sendika ajanlarıyla mücadele ediyor. Ama entrika daha da çetrefilli hale getirilmiş durumda. Taşınabilir iki nükleer bombanın peşine düşen Hunt, bir operasyon sırasında ekibinden Luther'in ölmesine izin vermemesi üzerine bombaları elinden kaçırıyor. Sonrasındaysa büyük bir macera başlıyor. Berlin'den Paris'e oradan Londra'ya uzanan ve nihayet Keşmir'de sonlanan büyük bir macera bu. Bu macerada kimin kime güveneceği belli değil. Entrikası sürprizli. Öyle ki, Hunt beşinci filmdeki partneri ve sevgilisi Ilsa ile (Rebecca Ferguson) bile karşı karşıya geliyor. CIA'ye sızan Sendika ajanları yüzünden, bir anda yine bir kumpasın ortasında kalıyor.
Fakat bu filmde sadece macera, entrika, soluksuz aksiyon yok. McQuarrie, Hunt'un yaşadığı psikolojik değişimleri de hikayeye yedirerek imkansız görevlerin ajanı Hunt'un da bir insan olduğu vurgusunu yapıyor. Hatta olayı bir adım öteye götürüp Hunt'un bunca yıl uğruna ölümler atlattığı görevini sorgulamasını sağlıyor.
Hunt, tüm bu görevleri, kimin ve ne için yapıyor, dünyadaki gizli servisler aslında kim için çalışıyor, emirleri verenlerin asıl niyeti nedir? Ki tam da gizli servislere yönelik bu sorgulamalarda film ve bence seri anlamını buluyor...
Malum Soğuk Savaş sırasında başlayan, 90'larda sinemaya transfer olan Görevimiz Tehlike'de, anlatılanlar da kahramanlıklar da abartılıydı. Ama yaşadığımız dünya artık gittikçe Görevimiz Tehlike'nin abartılı maceralarını aratmayaz hale geldi galiba.
Bunun için film bitince ve son iki filmi birlikte düşününce sahi gizli servisler kimin emrinde sorusunu sormadan edemiyorsunuz...
TOM CRUİSE'UN İNANILMAZLIĞI
Tom Cruise'un inanılmazlığı Tom Cruise Görevimiz Tehlike macerasına başladığı zaman 34 yaşındaydı. Genç, enerjik, atik ve kendine güvenliydi. Çekimlerde dublör kullanmama ısrarı da bu yüzdendi biraz. Yıllar geçti o, filmlerde dublör kullanmadan altı film çekti. Şimdi 56 yaşında. Görüyoruz ki hâlâ enerjik ve atik. Açıkçası 90'lı yıllarda onun gibi aksiyon kahramanı olan ve bugün çoktan havlu atıp fiziksel performans gerektirmeyen rollere geçen nice aktör var. Ama Cruise canlandırdığı Hunt gibi imkansız gibi görünen bir şeyi yapıyor, ilk filmdeki enerjisini hâlâ koruyor. Gerçi bu uğurda Mission: Impossible-Yansımalar'ın çekimleri sırasında ciddi bir kaza geçirdi. Ama yine de 56 yaşındaki aktörü bu disiplininden dolayı takdir etmek elzem.
***
BİR EFSANENİN PORTRESİ
Türk romanının çınarlarından Yaşar Kemal, yazdığı senaryolar, roman uyarlamaları nedeniyle sinemamızın da odağında olan bir yazar. Bunun için edebiyat-sinema ilişkisi söz konusu olunca onun adasına uğramak kaçınılmazdır. Bu büyük edebiyatçı bu sefer oyuncu ve yönetmen Aydın Orak'ın çektiği Yaşar Kemal Efsanesi belgeseliyle sinemanın odağında.
Orak elde ettiği görüntülerden ince eleyip sık dokuyarak A'dan Z'ye bir Yaşar Kemal portresi koyuyor önümüze. Ailesinin Van'dan Çukurova'ya gelişinin hikayesi, babasının ölümü, okumayı yazmayı, roman yazmayı öğrenmesi, Çukurova'yla, Anadolu insanıyla kurduğu ilişki, yazarlığa bakışı Kemal'in ağzından anlatılıyor. Fakat Orak özellikle ikinci bölümde Kemal'in Türkiye'de yıllarca verdiği düşünce özgürlüğü mücadelesine odaklanıyor. Ki bu konuda Yaşar Kemal'in yazar olmak ve kavga insanı olmak arasında kurduğu ilişkiye sırtını dayıyor.
Üç yıl önce yitirdiğimiz Kemal'le tekrar buluşmak, en önemlisi büyük yazar olmanın sorumluluğunun ne olduğunu anlamak için kaçırılmayacak bir yapım Yaşar Kemal Efsanesi...