Yönetmen Steven Soderbergh, 2000'lerdeki Ocean's serisiyle sinemanın tozunu attırmakla kalmamış, soygun filmleri janrının ilgi odağı olmasını da sağlamıştı. İlk film Ocean's Eleven (2001) klasik soygun filmlerine bir saygı duruşu niteliğindeyken ikinci film Ocean's Twelve (2004) zeki ve sürprizli olay örgüsüyle ilkinin üstüne çıkan ender devam filmlerinden biriydi. Ocean's Thirteen (2007) iki filmin yanında biraz sönük kalsa da sonuçta Ocean's serisi 1 milyar doları geçen hasılatıyla ve rüya gibi oyuncu kadrosuyla popüler kültürdeki yerini aldı. Eski filmlerin ilgi ve popülerliğinden yararlanmayı bir gelenek haline getiren Hollywood'un Ocean's serisine el atmaması düşünülemezdi. El atılırken de dördüncü bir devam filmi çekmek yerine yeni bir başlangıç yapılmak istenmiş olacak ki yeni filmde tamamen kadınlardan oluşan bir suç çetesinin hırsızlık macerası var karşımızda. Hikaye, ilk serinin unutulmaz kahramanı Danny Ocean'ın (George Clooney) kardeşi Debbie Ocean'ın (Sandra Bullock) hapisten şartlı tahliye ile salıverilmesiyle başlıyor. Hapiste geçirdiği beş yıl boyunca yapacağı soygunun planlarını kuran Debbie, özgür kaldığı ilk gün eski ortağı Lou'nun (Cate Blanchett) bu soyguna tamam demesiyle kafasındaki planı hayata geçirmek için ekibini kuruyor. Hedeflerinde özel bir gecede aktris Daphne Kluger'ın (Anne Hathaway) boynuna takacağı 150 milyon dolar değerindeki pırlanta kolye var. Debbie ince ince kafasındaki planı işletip soygunu gerçekleştirmek için her şeyi yapıyor. Ekibi, aksilikler çıksa da çözmeyi başarıyor ve büyük bir profesyonellikle amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
NEREDE OCEAN'S HINZIRLIĞI?
Yeni filmde yapımcı olarak yer alan Steven Soderbergh'in yerine yönetmenlik görevini Gary Ross üstlenmiş durumda. Yaşamın Renkleri, Zafer Yolları, Açlık Oyunları, Free State of Jones'la tanınan Ross, Ocean's serisindeki o hınzır bakış açısını pek de umursamıyor. Daha düz bir anlatımı tercih ediyor. Ama yönetmenlikten ziyade filmdeki asıl problem Olivia Milch ile yazdığı senaryoda. Soygun filmlerinin önemli unsurlarından olan gerilimi yeterince kullanamıyor. İşlerinin ustası ekibin önlerine çıkacak her sorunu çözebileceği düşüncesini baştan seyirciye verdiği için 'acaba başarabilecekler mi' duygusuyla oluşabilecek heyecandan da yoksun film. Sürprizli bir olay örgüsünden uzak olması da bütün bunların üzerine tüy dikince büyük ve epik soygun filmleri arasında yer almaktan uzak düşüyor Ocean's 8. Lakin filmin yaptığı bir şey var. O da soygun filmlerinin ruhuna işleyen erkek egemen bakışın yarattığı ezberi bir nebze olsun bozması. Tamam bugüne kadar birçok soygun filminde kadın karakterler gördük ama tamamen kadınlardan oluşan (bizde de Taner Elhan'ın Kadın İşi filmi vardı elbet) bir çetenin imkansız gibi duran bir soygun macerasını izlemek başka türlü bir keyif veriyor ve soygun filmlerinin kimi erkek egemen klişeleriyle ilgili ezberimizi bozuyor. Ama filmin ana omurgasını oluşturan bir bakış değil bu. İşte bu noktada Ross'un meseleyi feminist bir yaklaşımla anlatma kaygısı olsaymış demeden edemiyor insan. Hani Ridley Scott'ın Thelma ve Louise (1991), F. Gary Gray'in Set It Off'un (1996) açtığı yoldan yürüseymiş hem seri ve hem soygun janrı içinde farkını ortaya koymuş olurdu. Yine de kadrosunda Sandra Bullock, Cate Blanchett, Anne Hathaway, Rihanna ve Helena Bonham Carter gibi isimler olan Ocean's 8 zekice soygunların sadece erkeklerin işi olmadığını hatırlatarak keyifli bir seyirlik sunmaya çalışıyor.
ÇETENİN ANATOMİSİ
Kadınlardan oluşan yeni Ocean's takımının odağında 1931 yılında Jacques Cartier tarafından Nawanagar Mihracesi için tasarlanan mücevher bir kolye var. Film için yeniden tasarlanan kolyeyi çalan ekibin her biri işinin ehli. Sandra Bullock'un canlandırdığı Debiie Ocean ekibin beyni. En az onun kadar zeki ve soğukkanlı olan Lou (Cate Blanchett) ise Debbie'nin eski ortağı ve onu dengeleyen 'cool' bir karakter. Helena Bonham Carter'ın oynadığı Rose gözden düşmüş bir modacı. Ama dünyaca ünlü oyuncu Daphne Kluger (Anne Hathaway) zekice bir planın kurbanı olup özel gecede Rose'un kendisini giydirmesini istemesiyle modacının birden şansı dönüyor. Rihanna, Nine Ball rolüyle çeteye dahil olurken usta bir hacker olarak ekibin dijital dünyayla ilgili sorunlarını kökten çözmekle görevlendiriliyor. Bir yandan annelik yapan bir yandan da çalıntı malları internet üzerinden elden çıkararak hayatını sürdüren Tammy (Sarah Paulson) sıkıcı yaşamına bu soygun için ara veriyor. Organizasyon onun işi ve hazırcevaplılığı sayesinde her türlü işin üstesinden gelmekte bir uzman. Mücevher varsa bir de mücevher uzmanına ihtiyaç var. Bu görevi de Amita (Mindy Kaling) üstleniyor. Anne baskısından kurtulmak isteyen Amita için bu soygun hayatını şekillendireceği mükemmel bir fırsat. Rapçi ve komedyen Awkwafina'nın hayat verdiği Constance eli hızlı usta bir yankesici olarak soygundaki en işlevsel karakterlerden biri.