Arthur Hiller'ın yönettiği Aşk Hikayesi/Love Story, 70'li yılların fenomen filmi olmakla kalmadı, sonrasında pek çok filme de ilham kaynağı oldu. Bunun için 70'lerden sonra, her kuşağın kendi fenomen 'aşk filmleri'nde üç aşağı beş yukarı Love Story'nin izine rastlamak mümkün.
Her Şey de hikaye olarak bir anlamda bugünün gençliğinin Love Story'si aslında. Film, bağışıklık sistemiyle ilgili ender görülen bir hastalığı olduğu için hayatı boyunca hiç evden çıkmamış olan genç kız Maddy (Amandla Stenberg) ile karşı komşusunun oğlu Olly'nin (Nick Robinson) romantik aşk hikayesini konu alıyor.
Tedavisi evde süren Maddy, bakıcısı, onun kızı ve annesi dışında kimseyle canlı kanlı karşı karşıya gelemiyor. İnternet ve kitaplar sayesinde tanıyıp öğrendiği dış dünyayı duyumsayamamanın özlemini içten içe çeken Maddy'nin, Olly ile pencere camı arkasında başlayan tanışıklığı cep telefonu mesajları sayesinde flörte sonra da büyük aşka dönüşüyor. Aralarındaki aşk öyle büyük ki Maddy'nin hastalığı gençlerin aşklarını yaşamasına engel olamıyor. Ama bu türlü sorunlara neden oluyor.
Nicola Yoon'un çoksatan, Türkçe'ye Her Şey olarak çevrilen kitabından, genç yönetmen Stella Meghie tarafından uyarlanan film, Love Story ve sonrasında gelen önemli aşk filmlerini izleyen seyirci için fazlaca naif gelebilir. Çünkü hikaye yeterince tanıdık. Ama bu naifliğin bir sebebi de hikayenin tanıdık olmasından ziyade filmin öyküsü kadar sinematografisinin güçlü olamayışı aslında. Bunun için ortalama bir seyirlik denilebilir Her Şey için...
Ama bu filmin hedefinde gençler var. Bunun için izledikleri filmlerde, okudukları kitaplarda güçlü hikaye özlemi çeken yeni nesil için durum biraz farklı olabilir. Romanın gördüğü ilgi düşünülürse gençlerin sinematografiden ziyade filmdeki romantizmin cazibesine kapılması daha olası... Fakat keşke o güçlü hikayeye yakışır bir sinema anlatımıyla film çekilseydi, günümüzün gerçeği olan akıllı telefonlar üzerinden mesajlaşmanın iletişim şeklini nasıl değiştirdiği daha iyi anlatılsaymış da diyor insan.
Her şeye rağmen film Amandla Stenberg ve Nick Robinson gibi iki yetenekli oyuncuyu da müjdeliyor bize. Stenberg'i Açlık Oyunları'ndan, Robinson'u ise Jurassic World'den tanıyoruz. İkili Her Şey'de iyi bir kimya tutturup oyunculuklarını daha rahat gösterebiliyorlar.
Sonuçta vizyon açısından sayıca çok ama nitelik olarak zayıf haftanın öne çıkan filmlerinden Her Şey, gençlik, onların hayat algısı, aileleriyle ilişkileri ve aşk üzerine sözleri olan romantik bir dram.
Aynı filmde yedi karakteri oynuyor
Bu hafta gösterime giren Manifesto filminde Cate Blanchett 13 ayrı rolde karşımıza çıkıyor. Parçalanmış filminde de James McAvoy çoklu kişilik bozukluğu olan bir karakteri oynarken farklı kişiliklerle karşımıza çıkmıştı. Bir filmde birden fazla karakterle karşımıza çıkma sırası son yılların gözde oyuncularından Noomi Rapace'de. Bilimkurgu filmi Yedinci Hayat'ta Rapace farklı kişiliklere sahip yediz kardeşleri canlandırıyor. Tommy Wirkola'nın yönettiği film eylülde vizyona girecek. Film her ailenin bir çocuk yapmasına izin verildiği geleceğin dünyasında geçiyor.
DİKKAT ÇEKELİM
Senaryolardaki ırkçılık belgelendi
Sinemaseverler için iyi bir kaynak olan www.bakiniz.com sitesinde ilginç bir haber vardı. Adeta Hollywood'un bilinçaltını ortaya koyan bir araştırmayı anlatıyordu. Güney Kaliforniya Üniversitesi yedi bin karakterin yer aldığı bin popüler senaryoyu incelemiş ve birtakım sonuçlara ulaşılmış. Senaryolardaki bu yedi bin karakterden 4 bin 900'ü erkek, 2 bin 100'ü kadın. Yaklaşık 37 bin diyalog erkeklerle (özellikle de beyaz erkeklerle) ilgiliyken 15 bin diyalog kadınlarla ilgili.
Beyaz erkekler daha çok becerileriyle ilgili konuşurlarken kadınlar daha çok pozitif konular hakkında konuşmuşlar. Siyah karakterler küfredip dururken Latin kökenli karakterler cinsellikten konuşmuşlar. Hani Oscar zamanında ırkçılık tartışmaları dönmüştü ve Akademi tartışmalara hak verip yeni düzenlemelere gitmişti ya belki de benzer bir tartışmanın senaryo meselesi üzerinden de tartışılmasının zamanı geldi.