İngiliz devlet adamı Winston Churchill, Dunkirk Tahliyesi sonrasında "Bu kurtuluşu zafer olarak saptamamak için çok dikkatli olmalıyız. Savaşlar tahliyelerle kazanılmaz" der. Ama söz filmde kullanılmasına rağmen yönetmen Christopher Nolan bu tarihi uyarıyı hiç umursamamış gibi.
İngiliz yönetmen, Yıldızlararası gibi bir başyapıttan sonra çektiği Dunkirk filminde 2. Dünya Savaşı'nın önemli dönüm noktalarından biri olarak görülen Dunkirk Tahliyesi'ni anlatılıyor ve bu tahliyeden adeta bir kahramanlık öyküsü çıkarıyor.
Belki Dunkirk'ün anlattığı Amerikanvari bir kahramanlık öyküsü değil. Ama nihayetinde gerçek bir olayı anlatma iddiasındaki film, gerçeği (üstelik Churchill'in lafı da ortadayken) eğip bükerek 'kaçıştan' bir kahramanlık çıkarma üzerine kurulu.
2. Dünya Savaşı'nın hemen başında 1940'ta, Belçika'nın Dunkirk sahiline çekilen ve her an Alman ordusunun saldırıları ile çaresizce ölmeyi bekleyen yaklaşık 400 bin İngiliz ve Fransız askerinden birkaçının yaşadıklarına odaklanıyor Dunkirk.
Kendilerini İngiltere'den gelen gemilere atıp evlerine yani İngiltere'ye ulaşmak dışında bir gayesi olmayan askerler bunlar. Fakat gemilere ulaşmak da çare değil. Çünkü gemiler Alman uçaklarının saldırısı altında ilerlemek zorunda ve genelde de bombalarla batırılıyorlar.
İLK YARISI ÇOK İYİ
Askerler de ölmemek için her türlü fırsatı değerlendiriyor. Ölümle sürekli burun buruna gelmenin çaresizliği karşısında hayatta kalmak için kimi zaman canavarlaştıkları, birbirlerini ölümün önüne attıkları da oluyor, birbirlerini son anda kurtardıkları da. Tam bir arafta kalma hali yaşadıkları.
Nolan filmin ilk yarısında askerlerin yaşadığı çaresizliği çok iyi anlatıyor. Havada, karada, denizde yaşananları, zaman atlamalı bir kurguyla ve az diyalogla, daha çok görsel bir atmosfer yaratarak başarıyor bunu.
Ama filmin ikinci yarısında içindeki milliyetçi duygulara esir düşüp askerleri küçük tekneleriyle kurtarmaya gelen sivil İngilizler ve birkaç vicdanlı rütbeli asker üzerinden kahramanlığa çeviriyor işi.
İngilizler yaklaşık 30 bin askeri kurtarmaya razıyken yaklaşık 350 bin asker tahliye ediliyor. Kahramanlık duygusu da buradan geliyor. Ki bu tahliyede Hitler'in ordularına dur emri vermesinin de payı büyük. Hitler belki de İngiliz ve Fransız ordusunu yok ederek savaşı kazanacakken neden dur emri verdi derseniz, orası hâlâ anlaşılmış değil.
Açıkçası 1958 yapımı Dunkirk filminde meseleye daha sert yaklaşıldığını hatırlatmak gerek. Çünkü o film Dunkirk cehenneminin fotoğrafını net çekiyordu.
Dunkirk'e sıkışan ve üzerinde güneş batmayan bir imparatorluğun ordusunun yok olma tehlikesi geçirmesinde kimlerin sorumlu olduğunu incelikli bir şekilde sorguluyordu. Eleştiri oklarını politikacılara da ordunun üst düzey karar vericilerine de hatta tüm bunlar yaşanırken adada savaşı medya propagandası nedeniyle çok farklı algılayan İngilizlere de fırlatıyordu.
DUNKIRK RUHU
Christopher Nolan'ın Dunkirk'i bunlarla hiç mi hiç ilgilenmiyor. Bu tahliye sırasında sivil-asker kenetlenmesinin ortaya çıkardığı 'Dunkirk ruhu'nun gücünü göstermeye çalışıyor.
Bizdeki Çanakkale ruhu gibi bir hissi var İngilizler için Dunkirk ruhunun. Çünkü buradaki kenetlenme daha sonra İngilizlerin derlenip toparlanmasına, adalarını savunmalarında ve Almanlara karşı saldırıya geçmede çok önemli rol oynuyor. Churchill'in o ünlü 'her yerde savaşacağız' konuşmasının işlev kazandığı tarihi zemin de bu işte. Ama Dunkirk ruhunu ortaya çıkaran da türlü türlü basiretsizlikler işte. Churchill belki bunu bildiği için bu kurtuluşu zafer olarak görmemek gerektiğini vakti zamanında söylemişti.
Tamam Nolan'ın ortaya koyduğu sinematografik başarıları, kurduğu atmosfer, askerlerin yaşadığı çaresizlikten yarattığı gerilim, savaş filmi olmasına rağmen kana prim vermeyen yaklaşımı takdire şayan ama bütün bunlar filmin dayandığı gerçeğin manipüle edilmesinin gölgesinde kalıyor.
Ne diyelim umarım Nolan Çanakkale'ye merak salmaz. Çünkü İngilizlerin Çanakkale'den tarihi geri çekilişini Dunkirk'teki gibi kahramanlık hikayesine çevirmeye çalışır mı çalışır. Ama o zaman büyük bir ihtimalle Çanakkale ruhu altında ezilir!
***
Antalya'da değişiklik var
54. Antalya Film Festivali'nde bu yıl yapısal değişiklikler gerçekleştirilecek. Turkuvaz Medya Gurubu'nun ana medya sponsoru olduğu, 21 Ekim'de başlayacak festivalde Ulusal Yarışma kaldırıldı. Bu kararın gerekçelerini Festival Baskanı ve Antalya Büyükşehir Belediye Baskanı Menderes Türel anlattı. Uluslararası düzeyde güçlü ve nitelikli bir yarışma düzenlenecek ve Türk filmleri de bu yarışmada yer alacak. Bu yıl sekiz-10 filmlik bir yarışma düzenlenmesi planlanıyor. Bunlardan iki veya üçü Türk filmi olacak.
Türel bu karar için "Yıllardır bunu hedefliyorduk. Dünya sinemasının en iyileri ile Türk sinemasının en iyilerini aynı platformda buluşturmak istiyoruz" diyor. Türk sinemasına önemli bir katkının da Film Forum'la yapılması planlanıyor. Film Forum sayesinde filmler daha proje aşamasında keşfedilip gelişimi desteklenecek. Film Forum'un başında Zeynep Atakan var. Festivalin artistik direktörlüğü Mike Downey'e emanet edilirken danışmanlığını ise Mirsad Purivatra üstleniyor.