YARATIK COVENANT/ ALIEN COVENANT
Not: Bu yazı film hakkında bilgi içermektedir.
Ridley Scott, 42 yaşında daha ilk uzun metraj filmini çekmiş (Düellocular), çok da adı sanı bilinmeyen bir yönetmenken Yaratık/Alien'la tanıştırdı insanlığı. Sinema tarihinin en çirkin, en ürkünç (gözleri olmaması bir etkendir bu ürkütücülüğünde) ve vahşi uzaylısıydı Alien.
Scott, tek derdi hayatta kalmak ve üremek olan bir canavarla, insanlığı uzayda bir gemide bir araya getirmiş ve seyirciyi soluk soluğa bir gerilimin içine sokmuştu. Aslında 70'lerin buhranlı yıllarının yansıması olarak bir bilimkurgu öyküsü üzerinden vahşi kapitalizmi kıyasıya eleştiriyordu film. Ayrıca Star Wars'ta Prenses Leia'nın açtığı yoldan ilerleyip aksiyon macera filmlerinin ana karakterini bir kadına emanet ederek sinemadaki eril iktidara devrimci bir şekilde meydan okuyordu. Teğmen Ripley rolündeki Sigourney Weaver da performansıyla bu meydan okumayı daha büyütüyordu.
Yaratık, hem görsel hem de anlatı olarak ana ekseninden ayrılmadan gelen devam filmleriyle (Ki her filmi usta bir yönetmen çekmişti) dört dörtlük bir seriye dönüşmüş ve tarihteki yerini almıştı.
Ridley Scott yıllar sonra 2012'de Prometheus filmiyle Alien evrenine geri döndü. İlk Yaratık filminin geçtiği 2122'den 29 yıl öncesinde yaşananları anlatıyordu film. Usta, Alien serisindeki vahşi kapitalizm eleştirisini bir kenara bırakıp yeni seriyi birtakım varoluşsal meselelere cevap arayan bir bilimkurguya dönüştürmek istemişti. Kimi sorular havada kalsa da insanın tanrıcılık oynama meselesi öne çıkmıştı bu filmde.
Yaratık Covenant/Alien Covenant, her şeyiyle Prometheus'un devam filmi... Olaylar Prometheus'tan 11 yıl sonra yani 2104'te geçiyor.
Yaratık Covenant'ta Yaratık ile mücadeleyi Katherine Waterston (üstte) üstleniyor. Michael Fassbender'i ise hem robot David hem de robot Walter olarak izliyoruz.
Yeni bulunan bir dünyaya koloni taşıyan geminin mürettebatının, bir başka gezegenden aldığı sinyali araştırmak için o gezegene inmesiyle başlıyor hikaye. O gezegen aslında bir önceki filmde Mühendisler olarak tanığımız, insanın uzayda bulunan atalarının gezegeni... Mürettebat burada yeni kolonilerin kurulup kurulmayacağını araştırırken atalarının ölmüş cesetleriyle karşılaşıyor. Tabii yeni Alien'lar ortaya çıkıyor bir de sürpriz olarak robot David. Sonrasında yine bir ölüm kalım mücadelesi...
Scott, filmde, Prometheus'ta havada kalan sorulara cevap veriyor. Tanrıcılık oynama meselesi daha da öne çıkıyor. Önceki filmde tüm dünyayı yöneten Alien evrenin kötü niyetli şirketi Weyland Yutani şirketinin sahibi Peter Weyland'ın üstlendiği rolü bu sefer onun yarattığı robot David üstleniyor. David her şeye hükmetmeye, öldürmeye, yaşatmaya kendini muktedir görüyor ve bir anlamda babasının oğlu olduğunu ispatlıyor. Filmde Wagner'in Entry of the Gods into Valhalla (Tanrıların Valhala'ya Girişi) eserinin kullanılması filmin meselesini en iyi özetleyen kilit durum.
Açıkçası bu yeni serinin Alien serisiyle çok da bir ilişkisi yok. Yaratık var, yine onunla mücadele eden kadın karakter var ama sanki bu yeni seri Alein serisinin karnından çıkmış bir yaratık gibi... Yani kimi görsel ve tematik bağlantıları olsa da başka bir seri ve başka bir meseleyi dert ediyor. Ve bariz bir şekilde iki seri iki uçta duruyor. Mesela Alien serisi ne kadar dişilse, bu yeni seri o kadar eril. Alien serisi ne kadar yenilikçi ise yeni seri o kadar garantici. Alien serisi ne kadar meselesini derinlikli işliyorsa, yeni seri o kadar yüzeysel... Alien serisi ne kadar dinamik ve çarpıcı ise, yeni seri o kadar dingin ve sürprizsiz...
Görünen o ki yeni seri devam edecek. Yaratık Covenant iyice pekiştirdiği için şu bilinsin yeni seride içinden Alien'ın geçtiği çok başka bir bilimkurgu izliyoruz. Bunu kabullenmek en iyisi...