Hızlı ve Öfkeli, 2001'de ortaya çıktığında hız meraklısı, arabaya düşkün çeteler ve onları yakalamak isteyen polisler üzerine kuruluydu. Ama geldiğimiz noktada gazdan ayağını hiç çekmeyen Domenic Toretto (Van Diesel) ve ekibi artık dünyayı kurtarmaya çalışan kahramanlara dönüşmüş durumda. Aslında gördüğü ilgi üzerine sürekli vites büyüten Hızlı ve Öfkeli serisinin de evreni değişti. Evreni değiştikçe kahramanlar da buna ayak uydurdu ve bu günlere geldik. Değişim Hızlı ve Öfkeli 4'te başlasa da serinin gişe canavarı olmasında Hızlı ve Öfkeli 7'nin yönetmeni James Wan'ın önemli payı var. Wan, biraz Red serisini anımsatan olay örgüsü kurarak ve aksiyon pedalına sonuna kadar basarak serinin kimyasında ciddi değişiklikler yapmıştı. Son film Hızlı ve Öfkeli 8'de yönetmen koltuğunu James Wan'dan devralan F. Gary Gray de onun kurduğu dünyada yoluna tam gaz devam ediyor. Filmde, dünyaya meydan okuyan Cipher'ın (Charlize Theron) Domenic Toretto'yu rehin alarak ona pis işlerini yaptırması ve ekibinin de Toretto dolayısıyla bu hırslı kadınla mücadelesi anlatılıyor. Küba'ya yönelik ambargonun kalkması nedeniyle olsa gerek film Küba'nın dar sokaklarında eski model arabalarla yapılan yarışla açılıyor. Sonrasındaysa New York sokakları ve Rusya'ya uzanıyor macera. Böylece büyük askiyon filmlerinin çoklu şehir kuralını Gray hiç çekinmeden uyguluyor. Açıkçası hızından hiçbir şey kaybetmeyen öfkesi daha serinkanlı bir film Hızlı ve Öfkeli 8. Özellikle New York caddelerinde otomatik arabaların hack'lenip zombi arabalara dönüştükten sonra diplomatik bir aracı ele geçirme sahnesini nefes nefese izliyorsunuz. Fantastik olsa da Rusya'da bir denizaltıya karşı Domanic Toretto ve ekibinin araçlarıyla verdiği mücadele de bir diğer önemli aksiyon sahnesi. Serinin yedinci filminin izinden gittiği için muhtemel bu film de ilgi görecek. Ki neticede kendi ölçüsünde, yarattığı beklentiyi karşılayan, seyircisini tatmin edecek bir film var karşımızda. Ama tüm o aksiyonuna, hızına rağmen Paul Walker'in eksikliği de hissediliyor. Onu da son bir not ekleyelim...
SİNE-TORTU
Festivale katılım arttı
36. İstanbul Film Festivali'nin ne çabuk sonuna geldik. Galiba 15 günden 11 güne düşmesine pek alışamadım. Ama alışanlar çoğunlukta. Festivalin son günü olduğu için bir durum değerlendirmesi yapmak elzem. Öncelikle belirtelim bu yıl katılım ve coşku geçen yıla oranla çok fazlaydı. Hamilik uygulaması öğrencileri pek memnun etmiş gibi görünüyor. Öğrenciler epey ilgi gösterdi festivale. Yerli filmlerden Pelin Esmer'in İşe Yarar Bir Şey ve Ceylan Özçelik'in Kaygı'sı öne çıkan yapımlardandı. Yabancılar arasındaysa Altın Ayı ödüllü Beden ve Ruh, 14. Louis'nin Ölümü ve Safari festival seçkisinde beğenilen filmlerdendi. Manifesto ve Genç Karl Marx ise en çok talep gören iki filmdi. Haftaya vizyona girecek olan Blue belgeseli ise isleyenleri hüzünlendiren, ağlatan bir yapım oldu.
DİKKAT ÇEKELİM
- Klişe hayatın da sinemanın da bir parçası. Şenay Aydemir, Ağaçkakan Yayınları'dan çıkan 100 Sinema Klişesi kitabında bu klişeleri eğlenceli bir şekilde anlatıyor.
- Cannes'da bu yıl ana yarışmada Türk filmi yok. Fakat Fatih Akın'ın yönettiği In the Fade Altın Palmiye için yarışacak.