KABUKTAKİ HAYALET/GHOST IN THE SHELL
Masamune Shirow imzasıyla1989'da manga olarak yayımlandıgında dikkatleri çekmisti Ghost in the Shell. Sonrasında 1995'te Mamoru Oshii'nin çektigi anime ile ününe ün kattı. Bir nevi kültlesmisti. Matrix serisine ilham verdigi söylenen bu anime/manga simdi hikayede kimi degisiklikler yapılarak, film olarak karsımızda. Dijital teknolojinin hayatımızın her tarafına sirayet ettigi, kimin robot kimin insan oldugunun belli olmadıgı gelecegin dünyasında geçen film, insan beyni nakledilmis özel bir robot savasçının hikayesini anlatıyor temel olarak. Türünün tek örnegi olan bu savasçı robot Hanka Robotic adlı bir sirket tarafından yaratılsa da devlet için çalısıyor. Fakat bu sirkete yönelik bir terörist saldırıyı aydınlatırken savasçımız da kendi gerçekligiyle yüzlesmek zorunda kalıyor. Insan beyninin bile hacklendigi, sokaklarda dijital balıkların yüzdügü, insanların her anının gözetlendigi, türlü türlü toplumsal algı oyunlarının yapılabildigi yakın gelecekte geçen film, bir yandan varolussal bir arayısı anlatırken, bir yandan da gelecegin karanlık yüzünü sorguluyor. Bu noktada birçok bilimkurgu filmindeki gelecek tasavvurunda insanların hayatı üzerinde genelde büyük sirketlerin söz sahibi olacagı öngörüsünü tartısmaya açıyor. Sirketlerin insanı tam da karsı durdukları seye dönüstürme potansiyeli oldugunun altını çiziyor ve gelecekte, her konuda tek yetkili olacagı düsünülen o büyük sirketlerle devletin çatısacagını anlatıyor. Gelecek karanlık olsa da inandırıcı. Bunun için olsa gerek film insanın teknolojiyle iç içe geçen gelecegi üzerine öngörülü sofistike çıkarımlar yapmaktan kaçınmıyor. Ama öte yandan etkili bir dram anlatma iddiası da var filmin ve bu konuda da basarılı. Daha önce uzun metraj olarak sadece Pamuk Prenses ve Avcı'yı çeken Ingiliz yönetmen Rupert Sanders bastan söyleyelim çok iyi bir is çıkarıyor. Sinemasal yetenekleri ve tercihleri bu yeniden çevrimin saf kan bir Hollywood aksiyonuna dönüsüp sıradanlasmasını önlüyor. Sanders her seyiyle, kültlesen Ghost in the Shell magna/animeyi onurlandırmak için ugrasıyor ve bunu da ziyadesiyle basarıyor. Yer yer bir baska kült film Blade Runner'ı anımsatan filmin bir yıldızı yönetmen Ropert Sanders ise diger yıldızı da basroldeki Scarlett Johansson. Dramatik rollerdeki basarısının ardından aksiyon filmlerinin aranan kadın oyuncusu olan Johansson, Lucy'den sonraki en etkili aksiyon performansını ortaya koyuyor. Filme lezzet katan diger isimlerse Japon usta Takashi Kitano ile Fransız usta Juliette Binoche. Kabuktaki Hayalet merakla bekleniyordu. Film beklentileri karsılamanın ötesinde öngörüsüyle, gelecege dair tartısmaya açtıgı konularla da ilerleyen yıllarda referans olacak bir film gibi duruyor. Kaçırmayın derim.
SCARLETT JOHANSSON'UN AKSİYON KARNESİ
Onun günün birinde aksiyon filmlerinin vazgeçilmez kadın oyuncusu olacağı kimin aklına gelirdi. Gelinen noktada Scarlett Johansson'un bir aksiyon yıldızına dönüştüğü ortada. Peki o dramatik rollerin üstesinden gelen kadın ne ara aksiyona bulaşmıştı? Galiba Ada filmini milat saymak gerek. Sonrasında Iron Man ve Yenilmezler serisinin filmlerinde Kara Dul/Black Widow olarak arzı endam etti. Seksi ve attığı tekmenin, vurduğu yumruğun hakkını veren aksiyon kadın oyuncu olarak kabul gördü. Ama bizce Lucy ile tek başına bir aksiyon filminin lokomotifi olacağını kanıtladı. Kabuktaki Hayalet'te ise Lucy'deki performansını da aşıyor.
DİKKAT ÇEKELİM
Görevimiz serisinin Tehlike altıncısında Tom Cruise'a önceki filmde olduğu gibi Rebecca Ferguson eşlik edecek. Ama sürpriz bu değil. Son superman Henry Cavill da filmin kadrosuna katıldı.
Natalie Portman'ı yakın zamanda boğa sırtında rodeo yaparken görürseniz şaşırmayın. Çünkü Bronco Bell adlı filmde Portman'a kadın rodeo yarışçısını canlandırması için teklif gitti. Çekilirse filmi Anna Rose Holmer yönetecek.
Tom Waits ozandır ama sinemayı da sever. En son Yedi Psikopat filminde oynamıştı. Şimdi The Old Man and the Gun filmiyle yeniden kamera önüne geçecek.