GELİŞ /ARRIVAL
Hollywood'un uzaylıları sürekli istilacı gibi göstermesinin bir Soğuk Savaş alışkanlığı olduğu bilinir. Ama Soğuk Savaş bittikten sonra bu alışkanlıktan vazgeçilememesi pek de anlaşılabilir bir şey değildir. Gerçi E.T., Üçüncü Türden Yaklaşımlar, Mesaj, Dünyanın Durduğu Gün gibi filmlerle uzaylıların korkulur yaratıklar olmadıkları anlatılır ve onları istilacı olarak görenin aslında insanlık olduğu eleştirisi getirilir. Ama bunlar genel olarak uzaylı algısını tersine çevirmiş değil. Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve'ün Geliş/Arrival filmi tam da bu noktada sinemadaki uzaylı algımızı sorgulayan bir bilimkurgu. İçimdeki Düşman, Tutsak, Düşman, Sicario gibi filmleriyle tanınan yönetmen, Geliş'te dünyanın 12 farklı bölgesine gemileriyle gelen uzaylılara karşı insanlığın verdiği sınavı anlatıyor. Gizemli uzaylılar gemilerinde öylece dururken insanlığın tek öğrenmek istediği niyetlerinin ne olduğu. Ki dünyayı istila etmeye geldiklerine inananlar da çoğunlukta. Bu yerleşik düşünce dünyanın pek çok yerinde insanların birbirine girmesine neden bile oluyor. Çin, Rusya, ABD'de gibi büyük ülkeler uzaylılarla iletişime geçerek niyetlerini öğrenmeye çalışıyor. Tabii herkes elindeki bilgiyi birbiryelirye paylaşıyor. ABD ekibi bu gizemli uzaylılarla iletişim kurması için dilbilimci Dr. Louise Banks (Amy Adams) ve bir fizikçi Ian Donnelly'den (Jeremy Renner) yardım istiyor. Ted Chiang'in Story of Your Life öyküsünden sinemaya uyarlanan filmde Villeneuve, hem görsel olarak hem de anlatı olarak istilacı uzaylı filmlerinin kodlarını kullanırken, serinkanlı bir biçimde insanın bilinmeyene karşı oluşan kaygısını ve onu hemen düşman ilan etme güdüsünü sorguluyor. Dr. Louise Banks'in rolü tam da burada devreye giriyor. O, doğru bir biçimde iletişime geçmeden uzaylıların niyetlerini anlamanın mümkün olmadığını, niyetleri konusunda emin olmadan da harekete geçmenin riskli olduğunu düşünüyor. Fakat herkes onun gibi iyi niyetli değil ve iletişimin gücüne de onun kadar inanmıyor. Mesela Çin bir noktadan sonra uzaylıları düşman ilan ediyor. Rusya bilgi paylaşımı yapmayı bırakıyor. Dolayısıyla film, bir noktadan sonra insan türünün kendi geleceği söz konusu olduğu anda bile bir araya gelme, diyalog geliştirme konusundaki zaafını net bir şekilde ortaya koyuyor. Yani Geliş kızım sana söylüyorum gelinim sen anla filmi bir nevi. İnsanlık için iletişim kurmanın, diyaloğun önemini uzaylılar üzerinden anlatıyor. Ki dünyanın şu anki durumu düşünüldüğünde filmin verdiği mesajının ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Villeneuve'ün Geliş'te sinematografik yeteneklerini diğer filmlerine göre bir üst seviyeye çıkardığı bir gerçek. Bu açıdan yönetmen son yıllardaki 'bilim merkezli' Yerçekimi, Yıldızlararası hatta Marslı gibi filmlerin yanına koyulabilecek bir bilimkurguyla karşımıza geliyor. Fakat Geliş'in daha sofistike bir hal almak için (belki kağıt üzerinde iyi duruyor ama) filmde kullanılan doğrusal olmayan zaman anlatısının tıkır tıkır işlediğini de söylemek zor. Ama Geliş'in yılın merakla beklenen bilimkurgu filmi olarak, beklentileri karşıladığını ve yönetmenin de performansıyla Blade Runner 2046 için güven verdiğini söylemek gerek.
Amy Adams'ın önlenemez yükselişi!
Son yılların gözde oyuncularından Amy Adams, rol aldığı filmlere ziyadesiyle imzasını atıyor. Uzunca bir süre yardımcı rollerde gözüken Adams, bu filmlerde yabana atılmayacak performanslar sergiledi ve beş kere en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar'a aday oldu. Ama artık artık başrol oyuncusu olarak oynadığı filmleri sırtlıyor. Bu yıl Geliş/Arrival'dan sonra onu aralıkta vizyona girecek Tom Ford'un yönettiği Nocturnal Animals (Gece Hayvanları) filminde izleyeceğiz.
Başka türlü bir hayat mümkün ama...
KAPTAN FANTASTİK/ CAPTAIN FANTASTIC
Oyuncu olarak bildiğimiz, 28 Hotel Rooms ile yönetmenliğe başlayan Matt Ross, Kaptan Fantastik'te sisteme, tüketim kültürüne başkaldıran, toplumsal normları kabul etmeyen bir ailenin hikayesini anlatıyor. Karısı Leslie'yle bir karar verip ormanda çocuklarıyla birlikte alternatif bir yaşam süren Ben (Viggo Mortensen), ailesiyle mükemmele yakın mutlu bir hayat sürer. Altı çocukları vardır ve hepsini ideallerindeki gibi yetiştirmişlerdir. Fakat Leslie'nin hastalanması ve sonra ölümüyle Ben, çocukları için bir karar vermek zorunda kalır. Yönetmen Ross, bu çağda başka türlü bir hayat mümkün mü diye soruyor aslında. Mümkün olduğunu da gösteriyor. Ama bu hayatın sürdürülebilir olup olmadığı konusunda kuşkuları var. Film bu kuşkuları tartışmaya açıyor gibi görünüyor ama filmin sistemden bağımsız, toplumsal normlara çok dahil olmadan yaşamanın sürdürülebilir olmadığını kabul etmesiyle Kaptan Fantastik, çekiciliğini kaybediyor. Çünkü bu kabulleniş filmin protest ve radikal tavrının elini zayıflatıyor. Sisteme başkaldıran bir ailenin portresi de sistemle uzlaşan aileye dönüşüyor. Ama yine de izlenmeyi hak eden özellikle de verili bilgilerle çocuk büyütmeye çalışan ebeveynlerin görmesi gereken bir film!
Irmak cephesinde işler yolunda gitmiyor
BENİM ADIM FERİDUN
Son yıllardan her yıl bir film çeken Çağan Irmak, bu sefer bir edebiyat uyarlamasıyla karşımızda. Mahir Ünal Eriş'in Benim Adım Feridun öyküsünün serbest uyarlaması olan aynı adlı filmde, sevgilisi tarafından terk edilen ve ayrılık acısıyla cebelleşirken gittiği bir düğünde bir benzeri olan hiç tanımadığı Feridun rolünü oynamak durumunda kalan Ersan'ın (Halil Sezai) yaşadıklarını izliyoruz. Romantik komedi gibi başlayıp sonra yanlışlar komedisine dönen finali itibariyle de tekrar romantik komedinin sularına giren Benim Adam Feridun, Irmak'ın son filmi Nadide Hayat gibi filmografisinin vasat filmlerinden biri. Bu sefer senaryosunu kendi yazsa bile Çağan Irmak'ın o kendine has yönetmenlik üslubunu filmde pek göremiyoruz. Düğün sekansında film yer yer derinleşse ritmi otursa da bu filmin geneline yayılamıyor. Ayrıca Halil Sezai ile Buşra Pekin'in çift olarak kimyasının tutuğu da pek söylenemez. Açıkçası o star yönetmenlik dönemi ve o görkemli filmleri düşünüldüğünde Irmak cephesinde işlerin pek yolunda gitmediği söylenebilir. Tez zamanda Karanlıktakiler, Babam ve Oğlum, Mustafa Hakkındaki Herşey, Dedemin İnsanları, Prensesin Uykusu günlerine dönmesini umut ediyorum.
SİNE-TORTU
Boğaziçi İstanbul'a kök salıyor
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali üçüncü yılında sağlam bir programla seyirci karşısına çıkıyor. Programda birçok iyi film var. Mesela Patterson, Ben, Daniel Blake, Toni Erdmann'ı filmekimi'nde kaçırdıysanız Uluslararası Boğaziçi Film Festivali size bir şans daha veriyor. Keza genç yönetmen keşfetmek isteyenler için Emre Konuk'un Çırak, Alpgiray M. Uğurlu'nun Enkaz gibi filmleri programda mevcut. Ulusal Uzun Metraj Yarışması'ndaysa Adana Film Festivali'nde En İyi Film seçilen Reha Erdem'in son filmi Koca Dünya, Antalya Film Festivali'nin galibi Mavi Bisiklet, iki festivalde de pek çok ödül alan Babamın Kanatları yer alıyor. SABAH'ın ana medya sponsoru olduğu festivalde içinde darbe filmlerinin de yer aldığı Seyirci Kalmadık bölümü de dikkate değer. İstanbul'da kök salmaya başlayan festival 18 Kasım'a kadar sürecek, takipte kalın derim. www.bogazicifilmfestivali.com
DİKKAT ÇEKELİM
Garry Oldman'dan Churchill olur mu? Olurmuş, yönetmen Joe Wright Darkest Hour'u çekmeye başladı. İlk fotoğraf olarak da Oldman'ın Churchill hali yayımlandı
Scarlett Johansson'un içindeki şiddet bir türlü dinmiyor. Japon anime uyarlaması Ghost in the Shell'de yarı insan yarı makine olarak önüne geleni tekmeleyecek yine! Film 2017'de gösterimde
Bir zamanlar Çalgı Çengi ile Murat Cemcir ve Ahmet Kural'ı desteklemişti Cem Yılmaz. Şimdi de Kaman Kardeşleri destekliyor. Yılmaz, ikilinin filmi Deli Aşk'ın yapımcılarından biri oldu ve filmde de kısa bir rol üstlenecek