Son
dönemin fenomen TV programı
Elin Oğlu'nun müzikleri bir süredir dört kızdan oluşan Evin Kızları grubuna emanet. Deniz Özdoğru (vokal), Cemre Kabaş (bas), Monika Bulanda (davul) ve Tayis Yıldızcı (gitar)... Evet, dördü de çok güzel ve çekici. Ama onları bir araya getiren fiziksel özellikleri değil, müzikal yetenekleri olmuş. Hepsi müzik üzerine eğitim görmüş. "Güzellerse zaten ilgi görür" gibi kız grubu klişelerini yıkmaya kararlı olan ekip arka arkaya yaşanan tesadüfler sonucu birbirlerini bulmuş ve
Elin Oğlu için özel olarak grubu kurmuşlar... Programda farklı müzik türlerinde cover parçalar seslendiren grup, Çinli'si, Rus'u, İtalyan'ı derken 'elin oğulları'nın tümünü dans ettirmeyi, coşturmayı başarıyor. Zor yakalanan bir uyum bu. Onlar stüdyoda eğlenirken ekran başındakiler de keyifle onları seyrediyor. Cumartesi akşamları evimize konuk olan Evin Kızları'nın hikayelerini kendilerinden dinledik.
Babamın sesini çok severim
Grubun
vokali Deniz Özdoğru'nun 21 yaşında olduğunu duyunca şaşırıyoruz. Yaşından beklenmeyecek olgunlukta bir genç kız var karşımızda. Üstelik az zamanda çok yol almış. Geçen yıl İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı Müzikal Tiyatro Bölümü'nden mezun olan Özdoğru, Yıldız Teknik Üniversitesi Lied Şarkıcılığı Bölümü'nde eğitimine devam ediyor. Özdoğru sahne karizması olan bir müzisyen. Mimikleri, vücut dili başarılı. Farklı bir şarkı söyleyiş tarzı var. Bir de kendisinin de kaynağını tam çözemediği aksanı. Dinleyenler "Kaç yıl yurtdışında kaldın?" diye soruyorlarmış. Küçük yaşlardan itibaren İngilizce şarkı söylemesinin etkili olduğu açık... Evde müzikle büyüyen çocuklardan o da. Babası konservatuvar mezunu, annesi ise Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne devam etmiş. "Müzik evimizde hep var. Babamın sesini çok severim" diyor. Eğitim, sahne, TV programı derken hayatı müzik olmuş Özdoğru'nun. Ama şikayetçi değil: "Hangi ruh halinde olursam olayım, ona uygun bir şarkı kendimi iyi hissetmemi, daha sakin olmamı sağlıyor."
Elin Oğlu ile gelen tanınırlık henüz günlük hayatını etkileyecek düzeyde olmasa da gelen güzel yorumların hoşuna gittiğini anlatıyor: "İnsanların beğenmesi, takip etmesi güzel. Toplu taşıma araçlarında bakan, nereden tanıdığını çıkarmaya çalışanlar oluyor."
Ameliyatta Dede Efendi söylemişim
Avukat
olma hayalleriyle üniversite sınavlarına hazırlanırken kızlardan oluşan rock grubu Kırmızı'dan gelen "Basçımız olur musun?" teklifi tüm hayatını değişmiş, Cemre Kabaş'ın. Bası da ilk kez bu sayede çalmaya başlamış. Gerçi müziğe meyilli olduğunu da inkar etmiyor: "Test çözerken güzel kelimeleri kenara ayırdığımı fark ettim. Şiir de yazıyordum." 28 yaşındaki Kabaş, ud, bağlama ve piyano seslerinin eksik olmadığı bir evde büyümüş. "Dışarıdan tam bir 'rocker' gibi görünsem de evde sanat müziği dinliyorum. Hatta geçen gün ameliyata girerken narkozun etkisiyle Dede Efendi'den bir eser söylüyormuşum" diye anlatıyor. Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nde okuyan Kabaş, bugüne kadar rock, punk gibi erkek egemen türlerde var olmaya çalışmış. Bu durumun zorluklarını da yaşamış. "Kendimi kanıtlamam zaman aldı" diyor. Dizilere, tiyatrolara şarkı yapan Kabaş'ın hayali besteci olarak sektörde yer edinmek. Bir de söz ve bestesi kendine ait şarkılardan oluşan bir albüm hazırlıyor.
Yalnız kalmaktan çekinmem
Tayis'e
ilk sorumuz adının ne anlama geldiği oluyor. Mitolojide 'melek' anlamına geliyormuş. Adına yakışır şekilde, grubun en sakin üyesi gibi görünüyor. Grupta gitar çalsa da ilk öğrendiği enstrüman piyano olmuş. 23 yaşındaki müzisyen, ailesinin yönlendirmesiyle beş yaşında piyano dersleri almaya başlamış. Yedi yılın sonunda kendi deyimiyle enstrümana küsmüş: "Müthiş haylaz olduğum, top peşinde koştuğum, yaramazlık yaptığım bir dönemdi. O ara çalmadım. Liseyle birlikte gitar çalmak gibi bir tutkum olduğunu fark ettim. Müzik öğretmenimin de yönlendirmesiyle gitar çalmaya başladım." Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü'nden mezun olan ve London Music School'da gitar bölümünü bitiren Yıldızcı'nın hedefi ileride sektörde gitarist olarak kendine bir yer edinmek. Bir dönem lisanslı olarak voleybol oynayan Yıldızcı, müzik sevgisi ağır basınca sporu bırakmış. Kafasını dinlendirmek istediğinde ise otomobil maketleri yapıyor: "Bireysel bir uğraş. Tek çocuğum. Yalnız kalmaktan çekinmem. Beni bir eve kapatın, şikayet etmem. Kendime vakit ayırmak müziğimi yapmama yardımcı oluyor. Yalnızlıktan beslenilmesinin yararı var."
Dünya vatandaşı gibiyim
Grubun
davulcusu Polonyalı Monika Bulanda, tam bir müzik göçebesi. Şimdiye kadar müzik onu nereye götürürse oraya gitmiş. İlk kez 13 yaşında sahneye çıkan Bulanda, müzikten erken yaşta para kazanmaya başlamış. 17 yaşında Fransız bir şarkıcıyla Romanya'da turneye çıkmış. Ardından Malezya, Almanya ve Fransa'ya gitmiş. Çin'de bir yıl kalmış. Yine bir müzik projesi için üç aylığına geldiği Türkiye'de ise altıncı yılı doluyor. Popüler birçok isme sahnede eşlik etmiş. Birçok yabancı gibi onun da burada kalmasına bir aşk mı neden oldu, diye sorduğumuzda şu yanıtı veriyor: "Etnik müziğe aşkım etkili oldu." Akıcı şekilde Türkçe konuşan 32 yaşındaki Bulanda, kendini 'elin kızı' gibi hissetmediğini söylüyor. "Kendimi dünya vatandaşı gibi hissediyorum. Bir proje olduğu sürece her yere giderim. Dünyanın en yaygın dili müzik" diyor. Müzikte iyi olmak onun için önemli. "Sektörde kadınlar iyi çalmadığında destek görüyor. İyi çalıyorsa mesafeli davranılıyor. Kadın bu yüzden iyi olmak zorunda." Bu yıl
Forever I'll Be Young adlı albümünü yayınlayan Bulanda, özel gecelerde DJ'lik de yapıyor. Mulanda, aynı zamanda ressam. Bugüne kadar birçok sergiye katılmış. Yaratıcılık anlamında resim ve müziğin birbirini beslediğine inanıyor.
'Elin oğulları'nda enerji patlaması
- Program çekimleri nasıl gidiyor?
- Allah'tan grupta egosu yüksek olan yok. Herkesin konumu eşit. Birbirimizi bulduğumuz için şanslıyız. Provalar da rahat geçiyor.
- 'Elin oğulları' ile ilişkiniz nasıl?
- Deniz: Hepsi arkadaşlarımız oldu. Çekimleri iple çekiyoruz.
- Monika: Hiç egoları yok. Bizi de çok destekliyorlar.
- Cemre: Halimizi hatrımızı da soruyorlar. Önemsiyorlar bizi. Kuliste de kamera önündeki gibiler. Bazen birlikte seyahat ediyoruz. Sürekli bir enerji patlaması var hepsinde.
-
Deniz: Yabancı olmalarına rağmen dilimizi bu kadar iyi konuşmaları, herkeste inanılmaz bir sempati oluşturuyor. Hepsinin kendi aksanları var. O yüzden her konuştuklarında mutlu oluyoruz. Normal bir cümle kursalar bile...
- Türk erkekleri ile karşılaştırmanızı istesek...
-
Deniz: Bizde erkekler dışarıya karşı nasıl göründüğünü önemser. Ama onlar biraz daha rahat davranıyor. Düşündükleri, hissettikleri şeyleri yapıyorlarmış gibi geliyor bana. Daha doğallar. Bu yüzden bu kadar çok sevildiler sanırım.
- Monika: Bir ülkede yabancı olmanın avantajları var. Nasıl algılanacağını bilmediğimiz için bazı şeyleri daha rahat yapıyoruz. Tıpkı oyun gibi. Belki de onlar da farkında değiller. Nasıl algılandıklarını kestiremedikleri için bir rahatlık var.
- Cemre: Tabii aralarında soğuk, mesafeli olanlar da var. Andrey (Rus) mesela. Bir-iki kere selam vermiştir.
- Deniz: Konuşunca çok samimi ama. Sadece girişken değil.
- Cemre: Aralarında müzik yapanlar var, Danilo (İtalyan), Manuel (İspanyol) ve Chaby (Güney Koreli) gibi... Onlarla daha yakın ilişkideyiz. Birlikte prova yaptık. Sahnemize çıktılar.
- En sempatik hangisi?
- Hepsi sempatik.
-
Tayis: Danilo içten olduğu için benim yanıtım o olur.
-
Cemre: En sempatiği Manuel galiba. En çok o dans ediyor.
- En komik? - En komik Chaby.