Vefasızlığın girdabına kapılmak! Bazen kapılıyoruz işte... Unutuyoruz insanları! Bize kattıklarını düşünmeden. Bu, en yakınımızdakiler de olabiliyor, bir dönemin şöhretlisi de... Böyle bir bayram günü karamsar girdik yazıya ama sebebim de var... Nasreddin Hoca olarak Taksim'de eşekle dolaşmasının akabinde Erol Büyükburç'la röportaj yapmaya niyetlendim. Çevremdeki insanların nabzını yoklamak için onunla ilgili cümleler kurunca, beklemediğim tepkiler geldi: "Yine çılgınlık yapıyor, takılma peşine," veya "Onun devri bitti, vaktini boşa harcama," gibi... Oysa Erol Büyükburç'tan bahsediyoruz. O değil mi Türk pop müziğinin kral unvanlı kurucusu, 60'lı 70'li yılların büyük starı? Giydiği renkli kıyafetlerle devrim yaratan... Saksı değil nihayetinde! Bir de vefa var serde. Ulaşması zor oldu Büyükburç'a. Levent'teki evinde bizi karşıladığında hiç de ilgi çekmeye çalışan eski şöhretli portresi çizmedi. Temkinliydi, hal hatır sohbeti sırasında çaktırmadan birkaç testten geçirdi. Rahmetli sinemacı Metin Erksan'ın ismi anahtar oldu. Yakın arkadaşım dediği Erksan'ı tanıdığımı anlayınca, daha samimi davranır oldu. Salonda, kütüphanesinin üzerinde yüzlerce ödül duruyor, bir köşede piyanosu ve gitarı... Aile fotoğraflarınıysa piyanonun üzerine koymuş. Çalışma masasının üzerinde yeni projelerinin taslakları var. Duvardaki panoda aldığı notlar... Belli ki bu adamın bir köşeye çekilme gibi bir niyeti yok. O da zaten son nefesime kadar çalışacağını söylüyor.
YENİ NESLE ULAŞMAYA ÇALIŞIYORUM
Yekten konuya giriyorum, "Ne yapsanız dikkat çekmeye çalışmakla itham ediliyorsunuz," diyorum. Gülüyor. "Ben nasıl Erol Büyükburç oldum biliyor musun?" diyor: "Ezberleri bozarak. Şöhretin üç hali vardır. Sıcak, ılık ve soğuk. Bir önemli hadise yaparsınız, şöhretiniz soğukken ılık olur, ılıkken sıcak olur. Bu yaşına gelip hâlâ şöhretini sıcak tutan kaç sanatçı var?" Şöhret yönetimi konusundaki bu kısa dersten sonra, yeni nesillere ulaşma adına, ilginç çıkışlarıyla kendini hatırlattığını anlatıyor. "Yani o ilginç, çılgın çıkışlarınız bilinçli, öyle mi?" diye sorunca cevap geliyor: "Hepsi bilinçli. Yoksa ben kafayı yemedim herhalde."
PROJELERİM ÇOK
Büyük projeleri var Büyükburç'un, "Ömrüm yeterse hepsini hayata geçirmek istiyorum," dediği. Bu projelerin muhatabı da aslında gençler. Peki nedir derseniz bu projeler, ikisini söylüyor. İlki, türkülerle ilgili. Türkülerin yabancı dillerde söylenmesi için müzikal bir altyapı kurmak istiyor "Şimdilerde dünyadaki müzik sound'larını, ekollerini derinlemesine inceliyorum. Modern bir sound'un peşindeyim. Bu sound'un içinde hip-hop, R&B, rap gibi modern formlar var. Gayem dünyanın anlayacağı ve türkülerimizi sevebileceği bir zemin oluşturmak," diyor. İkinci projeyse orkestralar için neo-klasikler bestelemek: "Dünyada tenorlar, sopranolar eskiden arya söylerdi, bugün neo-klasikler söylüyorlar. Ülkemizdeki tenor ve sopranolar hâlâ arya söylüyor. Çünkü bizim neo-klasiklerimiz yok. Böyle olunca, halkın bu müziği sevebileceği bir zemin oluşmuyor. Ne bu sanatçıların değeri biliniyor, ne de müzik sektörü birkaçı dışında onlara kıymet veriyor. Ben şu sıralar neo-klasikleri besteliyorum."
BUGÜNKÜ TÜRK POPU ÇOK SIĞ
Yerinden kalkıp, bir CD bulup getiriyor. Bir neo-klasik bestesinin kayıtları, birlikte dinliyoruz. O, 77 yaşında ve hâlâ ruhu genç... Tebessüm ediyor besteyi beğendiğimi görünce. "Bak," diyor, "Anla beni. Bugün Türk popu çok sığ. Yıllarca ticari kaygılarla, tuttuğu düşünülen tarzlarda şarkı yapıldı. Böyle olunca da müzisyenler kendilerini tekrar etmeye başladı. Bu tekrar da, halkı bezdiren benzer şarkıların ortaya çıkmasına neden oldu. Oysa öyle olmaz. Müziğin kodlarını, yani müzikal olarak gittiğiniz ana yolu değiştirmek gerek. Ama kimse buna yeltenmiyor. Sorumluluğum var. Türk popunu ben kurdum, bu sığlıktan kurtarmak da bana düşüyor."
NASREDDİN HOCA'YA VEFA
Ya Nasreddin Hoca? Büyükburç'un dünyasında ayrı bir yeri varmış: "Orhan Veli'nin şiirsel olarak yazdığı Nasreddin Hoca fıkraları vardı, küçükken onları ezberlemiştim, annemin kabul günlerinde okurdum. Burada içime nakşoldu Nasreddin Hoca." Yıllar sonra Nasreddin Hoca'nın bu fıkralarından yola çıkarak bir kukla gösterisi yapmak istemiş.
Muppet Show gibi görkemli bir gösteri hem de. Kuklaları kendi yapmış, ama bu projeyi istediği gibi hayata geçirememiş. Yine de işin ucunu bırakmamış. Akşehir Belediye Başkanı durumdan haberdar olunca
Nasreddin Hoca Şarkıları albümü ortaya çıkmış. İstiklal Caddesi'nde Nasreddin Hoca kılığında dolaşması da bu yüzdenmiş.
KENDİMİ YALNIZ HİSEDİYORUM
Erol Büyükburç 77 yıllık bir ömrün muhasebesini yaptı mı derseniz; işin açıkçası onun öyle dertleri yok. Kendiyle barışık. Acılarını kendi içinde yaşamış, yaşıyor. "Ama kendimi yalnız hissediyorum," diyor. Bu, yalnızlık duygusunun yaşlılıkla ilgisi yok, donanımıyla ilgiliymiş. "İnsana genleriyle gelen mesajlar vardır. Bu mesajları içinizde hissettiğiniz, iyi okuduğunuz zaman, hayatta nasıl davranılması gerektiği konusunda bir arayış ortaya çıkıyor. O arayışta bir yalnızlık hissediyorsun. Sevgili ya da arkadaş ararken hep bu yalnızlığı hissettim. Metin Erksan'la neden iyi anlaşırdık biliyor musun? O da benim gibi yalnızdı. Zaten yaratıcı bütün sanatçılar bu yalnızlığı yaşamıştır." "Çığır açan sanatçıların durumunu özetlediniz," diyorum. "Anlaştık seninle genç," deyip elimi sıkıyor. "Ama anlamayanlar çok oldu hayatta beni," diye de ekliyor, hayatı boyunca yenilikçi yaklaşımları karşısında zaman zaman nasıl örselendiğini anlatıyor. Röportajın sonuna doğru yaklaşıyoruz. Final cümlesi istiyorum: "Hayatta cesur olmak gerek. İşim hayal, vizyonerlik. Doğru düşünülmüş, doğru hayal edilmiş bir konu mutlaka kendi zeminini buluyor. Sanatın belli bir şerbeti var. Hayat o şerbeti sana içirmişse, çılgınlık yaparsınız. Hangi sanatçı çılgın değil ki!" Ayrılırken sarılıyoruz. "İyi ki varsınız," diyorum. Tebessüm ediyor, "Görüşürüz genç, beni takip et," diyor. Takibe devam Kral!
ERKEKLER RENGARENK GİYİNİYORSA BUNDA BENİM PAYIM VAR
"Şarkı söylemek, beste ve aranjman yapmanın yanı sıra işimin bir de görsel yönü var. Eskiden erkekler smokin ya da frank giyerdi sahnede. Erkek adam renkli giymez diye bir algı vardı. Kıyafette renk devrimi yaptım. Hayatın içinde cesur olmanız gerek. Ben kıyafet devrimi yaptığım zaman modacı falan yoktu. Çılgınca ortaya çıktım. Galatasaray'da terzi Sabahattin Bey vardı. Ona modeller ve kumaşlar götürdüm. Modelleri görünce 'Bunları mı giyeceksiniz?' diye sordu. 'Evet,' dedim. 'Ne derler size?' dedi. 'Deli,' derler dedim. Zorlanarak dikti. Sonra ben o elbiseleri giydim. Aradan bir yıl geçti, tekrar gittim kıyafet diktirmek için. Beni görünce 'Siz ne yaptınız evladım?' dedi; 'Herkes bu elbiselerden istiyor!' Şimdi bakın sokağa, erkekler rengarenk giyiniyor. Cesaret ve delilik iyidir genç!"
YARIM KALAN BİR SÜPERMEN HİKAYESİ
Yerli Elvis, Nasreddin Hoca, arada bir de Süpermen macerası var, bilenler bilir. "Sahi, afişi olup da filmi bulunmayan o
Süpermen filmine ne oldu?" diyorum. Anlatıyor: "Filmi çekecektik, olmadı. Afişi yapıldı, hatta birkaç sahnesi çekildi, ama nihayete ermedi proje. İyi bir film olabilirdi, bir kara mizah örneği olacaktı."