Hira Tekindor, Türkiye'nin en özel oyuncularından Zerrin ve Çetin Tekindor'un oğlu, 23 yaşında. Doğup büyüdüğü Ankara'da, üç yaşındayken gönderildiği Fransız Okulu Charles de Gaulle'de, orta üçüncü sınıfa kadar okumuş. Anne ve babasının tayini çıkınca, onlarla birlikte İstanbul'a taşınan Tekindor, eğitimini başka bir Fransız okulu olan Pierre Loti'de tamamlamış. Beş yıldır İngiltere'de yaşayan ve sinema dalında eğitim gören Hira Tekindor, sadece Zerrin ve Çetin Tekindor'un oğlu olarak anılmaktan çok daha fazlasını hak edecek bir kariyeri başlatmış bile. Genç yönetmenle Londra'da yaşadığı Chelsea semtinde buluşup, sohbet ettik.
- Yönetmen olmaya nasıl karar verdiniz?
- Dokuz yaşında, annemle Cannes'a tatile gitmiştik ve o sırada Cannes Film Festivali vardı. O kırmızı halı, kamera ve ışıklar beni çok etkilemişti. 'Bu işi yapmak istiyorum,' dedim. Türkiye'ye dönünce, babam ilk kameramı aldı.
- Film çekmeye ne zaman başladınız?
- Babam kamera alır almaz başladım. Aklıma gelen her konuyu, her durumu çekiyordum. Bir gün bütün oyuncaklarımı küvete koyup, ağzına kadar suyla doldurdum. Kamerayı strech filmle sarıp, kendime sualtı kamerası yapmıştım. Annem bunu gördüğünde baygınlık geçiriyordu.
- Resim yeteneğinizin olmamasının, sinema kariyerinizin başlamasına büyük katkısının olduğunu biliyorum.
- Annem ressam, ama benim resimle hiç ilgim yok, bir şey çizemem. Lisedeyken resim hocasına 'Bu dersten kalamam. Resim yapmak yerine her hafta kısa film çeksem olur mu?' diye sordum, o da kabul etti. Her hafta hocanın verdiği konulara, üç dört dakikalık kısa film çektim. Mesela 'örümcek' diyordu, herkes örümcekle ilgili bir şey çiziyordu. Ben de örümcekle ilgili film çekiyordum.
- İlk ödülünüzü de Örümcek adlı kısa filmle kazandınız. O festivale nasıl başvurdunuz?
- Resim hocam, benden habersiz filmi Santiago'da düzenlenen Şili Uluslararası Kısa Film Festivali'ne göndermiş. Günün birinde müdürün odasına çağrıldım. Kötü notlarım hakkında bilmem kaçıncı uyarımı almayı beklerken, müdür 'Bu Şili'den geldi,' diyerek ödül heykelciğini verdi. Bir de 500 dolar kazanmışım, ama onu vermediler.
- Anne ve babanız Örümcek başta olmak üzere birçok kısa filminizde oynadı. Onları ikna etmeniz zor oldu mu?
- Önce fikirlerimi kabul ettirmem için biraz ciddiyet yaptığımı söyleyebilirim. Sanki ciddi ve hafif suratsız görünmezsem, fikirlerimi kabul etmeyecekler gibi düşünürdüm. Ama onların bu numaramı yemediklerini anladım. Onlar da bana 'Aman da bizim oğlan film çekermiş,' muamelesi yapmadı hiç, çok profesyonelce davrandılar.
- Peki onları yönetmek nasıldı?
- Benden çok eğlendiler, kendi yaptıklarına güldüler. İstedikleri kadar saçmaladılar, abarttılar, denemedikleri şeyleri denediler.
ANNE VE BABAMIN ELEŞTİRİLERİ BENİM İÇİN ÖNEMLİ
- Onların oyunculuklarını eleştirir misiniz?
- Sürekli. Kibar olmaya ya da fikirlerimi saklamaya çalışmam. Annem ve babamın arkadaşlarının oyunculuklarını ya da dizilerini de eleştiririm. 'Nasıl buldun?' diye sorduklarında iyisiyle kötüsüyle söylerim fikirlerimi.
- Onlar sizi eleştiriyor mu?
- Eleştirirler tabii. Babam kısa filmlerimin daha çok konusuyla, nasıl ifade ettiğimle ilgilenir. Annem de daha çok sanat yönetimine, ışığına, rengine, mekanlarına takılır. Onların eleştirileri benim için çok önemli.
- Ünlü ve çok başarılı bir anne babanın çocuğu olmak, üzerinizde baskı yaratıyor mu?
- Hayır, benim için şanslı bir durum. Onlar sayesinde filmlerimde Sumru Yavrucuk, Yetkin Dikinciler, Civan Canova, Şerif Sezer gibi çok önemli oyuncular oynadı. Annemin yakın arkadaşı Bülent Emin Yarar'ın beni gördüğünde 'Hira ne zaman film yapıyoruz?' demesi, benim için çok değerli.
- Dezavantajını yaşadınız mı hiç?
- Bir kısa film festivaline film göndermiştim, jüride annemin tanıdığı isimler vardı. İkincilik ödülü kazandım. Annem jürideki arkadaşlarıyla buluştuğunda, aslında birinciliği hak ettiğimi ama torpil yapıldığı düşünülür diye, birincilik ödülünü başkasına verdiklerini söylemişler. Umarım dezavantajlar bu kadarla kalır.
- Londra'da nasıl bir eğitim aldınız?
- Üniversite pratikten çok teorik eğitim verildi. Daha çok film analizi yapıp, bir filmi nasıl gördüğümüz üzerine konuşuyorduk. Bir hikayeyi bin çeşit anlatabilirsiniz. Bize de okulda bu çeşitleri, akımları, teknikleri ögrettiler. Son yıl da filmler çektik.
- Şimdi ne yapıyorsunuz?
- Ekim ayında West End'de sahnelenmeye başlayacak bir müzikalde yönetmen asistanlığı yapıyorum. Tiyatro oyunları çeviriyorum, senaryo yazıyorum
REHA ERDEM'İN HAYAT VAR FİLMİ, TÜRK SİNEMASI ÖRNEĞİ
- Anneniz Zerrin Tekindor Twitter'da 'Hira ailenin tiyatro koludur,' yazmıştı. Tiyatro haberlerini sizden mi alırlar?
- Tiyatroyu çok seviyorum, haftada en az üç oyuna gidiyorum. Sinema eğitimi aldım, ama bir tiyatro oyunu yönetmeyi isterim. Çok beğendiğim bir oyun olduğunda anneme 'Bu oyunu mutlaka görüyorsun,' diye telefon açıyorum. İstanbul'da olduğumda da tiyatro ödülü jürisi gibi bütün oyunlara giderim.
- Özellikle annenizle aranızda çok özel bir ilişki var sanırım.
- Doğru, annem çok eğlenceli ve komiktir. Benim arkadaşlarım da annemi çok sever. Arkadaşımla evde korku filmi izlerken, annem de hep gelir ve bizim ortamıza oturur. O filmi çığlık ata ata izler. Biz anneme gülmekten, filmden korkamayız bile.
- Sinemayla ilgili hayaliniz ne? - Hem sinema hem de tiyatroyla ilgili hayallerim var. Çok sevdiğim yazarların çok sevdiğim oyunları var, onları tiyatro sahnesinde gerçekleştirmek isterim. İyi biyografik filmler yapmak isterim. Sinemanın inanılmaz imkanlarıyla hayallerimdeki fantastik filmleri de yapabilirim. Sonuçta rüyaların yapıldığı maddeden yapılmayız biz.
- En beğendiğiniz yönetmenler kimler?
- Kenji Mizoguchi, Stanley Kubrick, Darren Aronofsky, Baz Luhrmann. Türkiye'den Reha Erdem. Bence Hayat Var, olması gereken Türk sineması örneği.