Şarkıcıyı
duymasanız karşınızda bir rock grubu var sanırsınız. Ama onlar kendilerini 'safkan arabesk grubu' olarak tanımlıyor. Adı Istanbul Arabesque Project (IAP) olan grubun üyeleri: Barbaros Akbulut (davul), Korkut Peker (gitar), Utku Kırca (bas gitar) ve Ayşegül Şirin (vokal). İlk albümleri
Her Gün İsyanım Var geçtiğimiz yıl müzikseverlerle buluşmuştu. İkinci albümleri
Damarımda Kanımsın geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı. Grubu özel kılan şu: Birçok rock grubu ya da sanatçısı, rock müzik yaptıklarını söyledikleri halde, müziklerinde klarnet, kanun gibi alaturka enstrümanlar kullanırken, IAP elektro gitar, davul ve basgitar dışında sadece Doğu vurmalıları kullanıyor. Rock müzik altyapısının üzerine arabeskin duygusunu ekliyorlar. Grup üyelerinin hepsi müzikal anlamda yüzlerini Batı'ya dönmüş. Ama sokaktan geldiklerini de gururla söylüyorlar. Arabeskin o yalın ve anlamlı halini seviyorlar. İstanbul'u arabeskin başkenti olarak gördükleri için, grubun adının başına eklemişler. Sondaki 'project', grubun yeni arayışlara açık olduğunu anlatıyor. Grubun yeni albümü
Damarımda Kanımsın'da beşi cover ve beşi yeni beste olmak üzere 10 şarkı yer alıyor. Albümdeki şarkıların başında, albüme de adını veren, zamanında Zeki Müren, Belkıs Özener, Şükran Ay ve Neşe Karaböcek tarafından seslendirilmiş olan
Damarımda Kanımsın (söz-müzik Sinan Subaşı) var.
Damarımda Kanımsın'ı mübalağ sanatının doruğa ulaştığı bir şarkı olarak gördükleri için albümlerine bu adı vermişler. Bu eseri, bir Müslüm Gürses klasiği olan
Unutamadım, Ferdi Tayfur ile özdeşleşmiş olan
Bana Sor, Kazancı Bedih'in derlediği ve İbrahim Tatlıses'in de yorumladığı,
Tükendi Nakd-i Ömrüm ve rock formatında düzenlenmiş olan Mevlana oyun havası takip ediyor. Grubun besteleri ise
Nefes Alamadım (söz Barbaros Akbulut, müzik Korkut Peker),
İsyanım Tanrıya Değil Sana (söz Barbaros Akbulut, müzik Korkut Peker),
Mühür (söz-müzik Korkut Peker),
Tek Gülüşüne (söz Barbaros Akbulut, müzik Korkut Peker),
Yalnızlar Gülmez mi Rüyada Bile? (söz Barbaros Akbulut, müzik Özer Kırçak) şeklinde sıralanıyor.
ARABESK MÜZİK GÜNAH KEÇİSİ İLAN EDİLMESİN
Bugüne kadar yaklaşık 400 konser vermiş ve tüm Türkiye'yi dolaşmışlar. Ankara'nın doğusuna geçen, nadir gruplardan biri olduklarını söylüyorlar. Almanya'daki Türkler tarafından da dinleniyorlar. "Dinleyici ya çok sevdi bizi ya da nefret etti," diyorlar. Müzik yazarlarından olumsuz tepki almamış, hatta övgülerini kazanmışlar. Bunu arabeski köşeyi dönmek için değil gerçekten sevdikleri için yapmalarına bağlıyorlar; ki onlara göre zaten dönülecek bir köşe yok. Dertleri, arabesk müziğin günah keçisi ilan edilmiş olması. "Arabesk deyip sırtınızı dönmeden önce bir dinleyin. Sevmeyecekseniz yine sevmeyin," diyorlar. "Söyleyen kişinin haline tavrına, giyimine kuşamına, dinleyen insanların ruh haline bakıp müzik hakkında not veriyorlar. Ama iş o kadar kolay değil. Adı üzerinde, orada bir müzik var. Kimin dinlediğine değil ne olduğuna bakmak lazım. Günün birinde uyuşturucu kaçakçıları birleşip Bach dinlemeye başladıklarında kabahat, klasik müzikte mi olacak?" Arabeski doğuran hayal kırıklığının, hızlı şehirleşme ve göçün ortaya çıkardığı toplumsal problemlerin farkındalar. Yaşanan toplumsal dönüşüme rağmen arabeskin modasının geçmediğini düşünüyorlar. Onlara göre "Olay sadece sosyolojik bir vakıanın gerçekleşip bitmesiyle sınırlı değil. İnsanların içinde yaşadıkları psikolojik durumla da alakalı... Aşk acısı, isyan, hasret, bunlar her zaman olacak." Grup üyeleri, kendilerine tek ilham veren şeyin arabeskin babaları olmadığını da belirtiyor. Çok geniş bir yelpazede müzik dinliyorlar. Afrika'daki etnik müzikleri de Avrupa'daki rock gruplarını da takip ediyorlar. Stravinski'nin
Bahar Ayini'ni açıp dinliyor ve ürperiyorlar. Ama onu dinleyip ürperenlerin
Taht Kurmuşsun Kalbime'yi dinleyip ürpermemesini anlayamıyorlar.
SAY'DAN SAYGINLIK BEKLİYORUZ
"Fazıl Say, müzisyenlik ve birikim olarak saygı duyulması gereken bir insan. Ağzından çıkan lafların da aynı saygınlıkta olmasını bekliyoruz. Müziklerin toplumsal arka planını bu kadar deşeceksek klasik müziğin zamanında sadece derebeylerinin, tekelinde olduğu gerçeğini nereye koyacağız? Sokaktaki adama, Monteverdi kim desen 'Bizim fırıncı mı?' derdi. Oradan şekillenmiş bir müziği siz alıp kendinize kartvizit yapıyorsunuz; sonra devrimci bir söylemle yola çıkıyorsunuz. Sapla samanı birbirine karıştırmamak, işin köküne bakmak lazım. Âşık Veysel'i kök olarak görüyorsan, Orhan Gencebay'ı da öyle görmen lazım. Gencebay'ın siyasi söylemine tepki gösterebilirsin ama ortada duran bir müzik var. O müziğin işçiliğini en azından göz ardı etmemeli."