Geçtiğimiz hafta hem siyasetin merkezinde havayı solumak, hem de kritik noktadaki birkaç kişiyle görüşmek için Ankara'daydım. Görüşmelerden biri de HSYK 1.
Daire Başkanı İbrahim Okur'la oldu. Hatırlarsanız yaklaşık bir ay önce, "Güvenmeyin o maklubeciye" başlığında bir yazı kaleme almış ve paralel yapının karargahı haline gelen HSYK'yla ilgili başta Adalet Bakanı Bekir Bozdağ olmak üzere yasa ile ilgili çalışma yapan yetkilileri dikkatli olmaları hususunda uyarmıştım.
Ses getiren bu yazının üzerine HSYK 3. Daire Üyesi İsmail Aydın aradı. Aydın İbrahim Okur'u ima ettiğim yazıda Okur'a haksızlık yaptığımı ve bunu daha net anlamam için görüşmemizin iyi olacağını söyledi.
Ama araya 15 günlük Amerika tatili girdi.
Çarşamba günü gittim görüşmeye ama tesadüfler birbirini kovaladı ve biz Okur'la baş başa değil başka isimlerin de olduğu bir ortamda buluştuk. Görüşmeyi sağlayan İsmail Aydın, gazetemizin özel istihbarat müdürü Abdurrahman Şimşek ve avukat Fidel Okan'ın bulunduğu toplantı 5 saat sürdü. Aynı gün Taha Akyol'un televizyondaki programına konuk olan ve çarpıcı açıklamalar yapan Okur'a ilk sorum şu oldu tabii; "Nasıl güzel midir maklubenin tadı?" Gülüştük bi süre bu esprim üzerine ama sonra adının maklubeciye çıkmış olmasından duyduğu sıkıntıyı anlatmak için söze; "İnanmayacaksınız ama hayatımda hiç maklube yemedim!" diyerek başladı. Ve sonra da sorduğumuz sorulara tek tek cevap verdi.
Tabii bu arada bu sürecin en kilit isimleri olan emniyet mensupları Orhan Özdemir ve Hanefi Avcı'nın da avukatlığını yapan Fidel Okan'la Okur arasında enteresan diyaloglar yaşandı.
Okur'un bu süreçte kendisine karşı özellikle 'Maklubeci' yaftası yapıştırıldığını ifade etmeye çalıştığı açıklamaları üzerine avukat Okan topa biraz sert girdi ve; "Ama bu boşuna olmadı.
Hukuki birçok haksızlığa imza atan kurumda en önemli noktadasınız çünkü" dedi ve HSYK'nın geçmişteki yanlış uygulamalarını sıraladı. Bunlardan biri mesela 7 Şubat olayıydı.
Bunun üzerine Okur hem o dönem, hem de HSYK'nın yayımladığı bildiri gibi son süreçte yaşananlarını perde arkasını anlattı. Okur'un anlattığı hususların şu ana kadar kimse tarafından bilinmediğini ve özellikle Başbakan'ın bilmesi gerektiğini söyleyen Okan, Başbakan'a karşı olarak anlaşılabilecek her davranışın sürece zarar verdiğini ifade etti. HSYK bildirisinin asıl amaç ve sebepleri ile bildiriye ilişkin açığa çıkmayan tüm detayları anlatmaya çalışan Okur'un anlattıklarının Başbakan'a ulaştırılmamış olmasının çok büyük bir yanlış olduğunu vurgulayan Okan'a göre aracılar işini doğru yapmıyordu. Cemaatçi olmadığını anlatmak için dilinde tüy biten Okur'a, "Bunun için bize daha somut şeyler aktarmalısınız. Çünkü maalesef sizinle ilgili algı bu!" demesi sohbetteki en bomba anının oluşmasını sağladı. Ve geçmişte cemaat mensubu kişilerle yaşadığı bir diyaloğu aktardı.
Onlara; "Sizin hocanız CİA'nın mı MOSAD ın mı kucağına oturuyor? Buna cevap verin" dediğini ve Balyoz Davası Mahkeme Başkanı'yla yaptığı görüşmeyi; "Bu dünyanın bir de diğer tarafı var, ben sorumluluğumu yerine getirdim. Bana sorulursa gerekli uyarıları yaptım" derim dediğini anlattı.
Fidel Okan'ın bu kararlara imza atanların öyle bir dertlerinin olmadığına dair sözleri üzerine ise söz alan İsmail Aydın; "Bu süreci Sayın Başkanla birlikte yaşadık. Parçaları ayrı ayrı değerlendirmekle bütün olarak değerlendirmek arasında büyük fark var. Bu gelişmeleri sağlıklı şekilde değerlendirmeden yargısız infaz yapılması doğru olmaz" diyerek İbrahim Okur'a destek oldu. Kendisi ile ilgili geçmiş dönemde cemaat kaynaklı birilerinin bir liste getirerek; "Hoca Efendimizin selamları var. Onun talimatı" diyenlere bu olay karşısında nasıl tepki gösterdiğini anlatıyordu.
Görüşmedeki ana detayları yazdım. Elbette bu kadarla sınırlı değildi. Özellikle 7 Şubat'taki bilinmeyen detaylar hepimizi şoke etti. Hakan Fidan'a yapılmak istenenleri bazı hakim ve savcıların Cemaatin buyruklarını nasıl ilahi bir emir gibi telakki ettikleri hususunu en yetkili ağızdan şaşkınlıkla dinledik. Bu konuda çok şey bildiğimizi sanıyorduk. Ancak şunu gördük, bizim bildiklerimiz kadar bilmediklerimiz de varmış.