Sanki dersiniz maklubecilerin devletteki paralel yapılanması ile ilgili bildiklerimi yazmaya 17 Aralık operasyonu sonrası başlamışım. Ha bire oradan yumruk atmaya çalışıyorlar. Oradan üzerimde boza pişirmeye çalışıyorlar. Biliyorum ki bunların birçoğu meseleye genelden bakmayı alışkanlık edinmiş insanlar. Onlara göre Başbakan Erdoğan'ın ve iktidarının koşulsuz destekçisiyim ve bu yüzden de onların hamlelerine göre pozisyon alma ahlakım var.
Bir kere herkes şunu bir yere not etsin: Ben o ahlakta bir insan değilim! Zamanın ruhuna ayak uydurup hatalı yorumlar yaptığım dönemler olmuştur. Sunulan argümanlara, anlatılan hikâyelere bakıp bazı davalar karşısında genele ayak uydurmuşluğum da olmuştur ama hiçbir zaman birilerine güdümlü bir gazetecilik sergilemedim. Vicdanımın elvermediği hiçbir olayı emme basma tulumba gibi onaylamadım. Cemaat polisinin kontrolünde olan polis ya da yargının her uygulamasına, kararına kafa sallamadım. Yanlış bulduğum konuda tavrımı net biçimde sergiledim.
Türkan Saylan'a yapılan çirkin baskına dair yazdığım yazı arşivde duruyor.
Dinlemelere, özel hayatı iddianamelerde ifşa etmeye, Ergenekon Davası'nda yapılan abukluklara, Hanefi Avcı'ya düzenlenen komploya ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan'la Afet Güneş ve Emre Taner'e düzenlenen kumpaslara tavrım kayıtlarda tutuluyor. Üstelik bu tavırları, cemaat AKP ile iktidar çevreleriyle canım cicim hallerdeyken gösterdim. Açık söyleyeyim aralarında çok sevdiğim, takdir ettiğim insanlar da olmasına rağmen cemaat mi, siyasi parti mi, STK mı, yoksa polis ve yargıda söz sahibi mafyöz bir yapı mı hiç belli olmayan bu yapıya hep mesafeli durdum. Mesela çoğu kalemin koştura koştura gittiği yurtdışı gezilerine birçok defa davet edilmeme rağmen gitmedim. Ve sık sık şahsımı itibarsızlaştırarak susturma gayretlerine rağmen yanlış olaylara gücüm yettiğince karşı çıktım.
Bu yüzden de adım "fitneci"ye çıkarıldı o cenah tarafından. Başbakan ve yakın çevresine gidip "Unutmayın ki o bir Alevi! Tek amacı da hükümetle cemaatin arasını bozarak CHP'ye fayda sağlamak!" diyenler bile oldu. Hatta onlarla dalga geçmek için bir de; "Fitne yapmayın millet! Ölümüne beraberler" mealinde ironik bir yazı kaleme aldım. Anlamadığım, daha doğrusu anlamlandıramadığım bazı konularda da sevdiklerimi takip ettim. Şike Davası bunlardan biridir mesela. F.Bahçe sevdalısı eşimin ve oğlumun yaklaşımlarından feyz aldım. Neredeyse bütün medyanın F.Bahçe'nin şikeci olduğuna inandığı o dönemde F.Bahçeli tiyatrocu Ali Erkazan'ın da katıldığı programımda "Cemaat F.Bahçe'yi ele mi geçirmek istiyor?" sorusunu tartışmaya açtım ve hatta bu yüzden de cemaat lobisinden paparayı yedim. Şimdi F.Bahçeliler sarıyor bana: "Sen de cemaatle Aziz Başkan'a saldırdın" diye ama büyük haksızlık içindeler. Çünkü Yıldırım'la ilgili yazdığım yazı ne şike ne de onun tutukluluğu ile alakalıydı. Konu Aydınlar'ın vefat eden oğlu ve Yıldırım'ın insani bulmadığım yorumuydu.
O nedenle lütfen bana bir daha kimse "Kankaydın! Cemaat hükümete dokununca mı aklın başına geldi!" falan demesin! Bu başka kalemler, gazeteciler için denilebilir evet ama benim için kimse böyle bir şey diyemez! Çünkü hiçbir dönemde Gülen Cemaati'nin kuyrukçuluğunu yapmadım! Benim desteklediğim, inandığım ve değer verdiğim kişi Fethullah Gülen değil, Tayyip Erdoğan'dır. Onun yanındayım evet ve olmaya da devam edeceğim çünkü bu ülkede ondan daha demokrat, daha ileriyi gören ve bu ülkeye daha fazla fayda sağlayacak bir başka lider olmadığı gerçeği kabak gibi karşımda duruyor. Cemaatçilik kisvesi altında 30 yıldan beri sinsi sinsi devletin derinliklerine sızmış bu tehlikeli yapıya önceki hiçbir liderin yapamadığını yapıp "Hopp bi dakika!" demiş olması bile başlı başına sebebimdir onun yanında durmak için. Çünkü demeseydi eğer... Her iktidarı parmağının ucunda oynatmayı kendisine iş edinmiş bu derin yapıyla önümüzdeki 3 seçimi göz önüne alıp al gülüm ver gülüm ilişkiye devam etseydi eğer...
İnanın biz bitmiştik! Mahvolmuştuk!