Kuşkusuz çok önemliydi dün Başbakan Erdoğan'ın gazeteci ve yazarlarla Dolmabahçe'de yaptığı toplantının her anı. Ama sanırım en ilgi çekeni 17 Aralık Operasyonu'nda zanlılara davranış biçiminden dolayı isim vermeden eleştirdiği savcı oldu.
Yalan yok o an ben Başbakan'ın bahsini ettiği savcının Zekeriya Öz olduğunu düşündüm.
Çünkü Öz'le adı duyulmaya başladığından beri birkaç kez hasbelkader yan yana gelme olanağım oldu.
Yakın arkadaşlarıma da söylemişimdir bu düşüncemi fazla kibirli ve fazla kendini önemseyen bir havası vardır.
Mesela en son onu Mustafa Koç'un sponsorluğunda Lüfü Kırdar'da organize edilen Muharrem Orucu iftarında görmüştüm. Etrafına yaydığı hava sadece bana değil, o gün o masada oturan herkese pek bi enteresan gelmişti. Ama Başbakan'ın 17 Aralık operasyonunda eli cebinde bir halde kimine; "İki dakika süren var, anlat ve çık" diyen ya da; "Gelsin şimdi efendileriniz sizi kurtarsın" diyen o savcı Öz değil, meğer soruşturmanın diğer savcısı Celal Kara'ymış. Bunu öğrenince kendi kendime; "Demek ki birbirlerinden etkileniyorlar bunlar. Ya da abi-kardeş ilişkisi gibi birbirlerini örnek alıyorlar" dedim. Çünkü aynı üslup ve tarzı Ergenekon soruşturmasını yürüten vaktinde Öz'ün de kullandığını hep duyduk geçmişte.
Neyse... Bu mühim kulis bilgisini aktardıktan sonra geçelim toplantının bende bıraktığı izlenime...
Tabir-i caizse herkes eteğindeki taşları döktü.
Biz gazeteciler sorduk, Başbakan başkanlığında da toplantıda bulanan hükümet üyeleri tek tek yanıtladı soruları. Bol eleştirinin ve buna mukabil bol özeleştirinin yapıldığı bir toplantıydı. Bir basın toplantısı şeklinde değildi elbette.
Daha çok sohbet havasında geçti toplantı ama haber malzemesi boldu.
Toplamda 47 kişiydik ve birçok gazeteden temsilci vardı. Ana konumuz;
"17 Aralık Operasyonu, yargı ve emniyetteki derin kadrolaşmalardı ama hemen her konu gündeme getirildi. Şunu gördüm.
Daha doğrusu algıladım; Ben diyeyim derin devlet, siz deyin devlet içerisine çöreklenmiş çeteler... Neyse Başbakan bu yapıyla iktidarını kaybetme uğruna da olsa sonuna kadar mücadele etmeye kararlı. Bunu çok güçlü ifadelerle dile getirdi.
Eğmedi bükmedi. Hık mık falan etmedi ve son dönemde yaşanılanların adresi olarak gösterdiği yargı içerisine konuşlanmış yapının bir darbe niyeti taşıdığını açık açık söyledi. Ve bu darbenin sadece şahsını ya da hükümetini değil, Türkiye'nin geleceğini hedef aldığının altını kalın kalın çizdi. Çok kızgındı.
Ailesinin adının karıştırılmış olmasına öfkeliydi. Bunu ifade ederken sert ifadeler kullandı ve dedi ki; "Şemalar çizmişler...
Birinin başına oğlumun, bir diğerinin başına damadımın, bir diğerine bir bakanımın adını yazmışlar. Hepsinin tepesine de benim adımı yazıp beni örgüt lideri olarak lanse etmişler. Evet ben bir örgütün lideriyim arkadaş!
Türkiye'yi ilerilere taşımak ve gelecek yılların yıldız ülkesi yapmak için canla başla çalışan bir örgütün lideriyim! Var mı bi itirazınız?"
Çok soru soruldu. Çok mevzu konuşuldu. Bir köşe yazısıyla geçiştirilmeyecek kadar mühim ve verimli bir toplantıydı. Detaylarını haberlerde okuyacaksınız muhakkak ama bu toplantının yapılmasına sebep olan ilgililere şu kadar söyleyeyim;
"Sizin iddia ettiğiniz gibi bi Cadı Avı'na filan çıkmayacak Başbakan ama bilinki derin devletinizle mücadeleyi de ölümüne devam ettirecek!"