"Her şer'de bir hayır vardır" diye boşa dememişler.
Gerçekten de öyle.
Ben de çok korktum, çok endişelendim ama Lice'de halkla asker arasında yaşanan ve Medeni Yıldırım adlı gencin ölümüyle sonuçlanan olaylar çok önemli bir hayra da vesile oldu.
Deyim yerindeyse, maskeler düştü! Hem de 'güm' diye.
Ve öyle düştü ki o maskeler, 'Gezi Ruhu' maskesi altında eylemcilik yapan ve Başbakan Erdoğan'ın kendilerini tanımlamak için söylediği 'Çapulcular!' sözü üzerinden müthiş bir hareket başlatanların aslında neyi istediği ve neye hizmet ettiği de ayan beyan ortaya döküldü.
Bunun nasıl olduğunu anlatmadan önce ne demek istediğimin daha iyi anlaşılması için sizlere kısa bir özet yapmak istiyorum önce.
Biliyorsunuz, Gezi olaylarının başlama noktası aslında çevre sahipliğiydi.
Bu sahipliği genç insanlara çok gören aklı evvel belediye zabıtalarının çadır yakma sabotajıyla büyüyen olaylar sonradan çok farklı bir noktaya evrildi. Ağaçların sahipliğine soyunan gençlere sahiplik yüzünden binlerce insan Taksim'e çıktı. Polis gazı şuursuzca basınca da olay tamamen kontrolden çıktı ve devreye bu olaylar üzerinden nemalanmaya çalışan rantçı ve çıkarcı çevreler girdi. Tabii onların devreye girmesiyle asıl amaç merkezden tamamen saptı ve olayın halk ayaklanması, bir kargaşa çıkartıp hükümeti devirmek ve dahası dantel gibi işleye işleye, güç bela başlatılan çözüm sürecini baltalamak olduğu anlaşıldı!
İşte Gezi Ruhu'na hakim olan bu zihniyeti yazdığım zamanlar, yani derin güçlerin tek niyetinin masum insanları kullanıp onlar üzerinden barışı engellemek olduğunu dile getirdiğim vakitler çok feci hakaret ve küfürlerle karşı karşıya kaldım. İyi niyetle ve tamamen insani bir gözle yaptığım uyarılar dikkate alınmadı. Neden çünkü ben bir yandaştım ve yazdıklarım da, söylediklerim de iktidara hizmet amacından başka bir hedef taşımıyordu!
Neyse... Gören gördü ama ben görmeyenler için de anlatayım.
Daha Lice'de tam olarak ne yaşandığını, orada neler olduğunu kimsenin analiz edemediği, BDP'li siyasilerin bile meseleye temkinli yaklaştığı saatlerde başımıza demokrasi havarisi kesilen bazı arkadaşlar, "Diren Lice!" diyerek başlıklar açtılar Twitter'da! Bazıları hemen dünyaya; "Kürtlere de katliam yapıldığını" haber saldılar. Bazıları ise, "Mesele karakol değil, daha anlamadın mı!
Ne duruyorsun! Hadi sen de gel!" diyerek çağrılar yaptılar.
Ama olmadı! Tutmadı...
Bütün bu çağrılara, yapılan yorumlara gelen cevabın büyük çoğunluğu; "Saçmalamayın lütfen!
Gezi ile Lice karşılaştırılamaz!
Bölücü Kürtler'e açılan ateşle Gezi'dekilere sıkılan gaz aynı sayılamaz!" şeklinde olunca 'kütt' diye ikiye, hatta 'üçe' bölünüverdi Gezi Ruhu!
Düşünün. Gezi Ruhu'na sahip olduğunu iddia edenlerin bir kısmı; "Ha Gezi, ha Lice!" diyerek bas bas bağırıyor, Lice'ye destek atılmasını istiyor. Diğer bir kısmı; "Gezi Ruhu Lice'yle kirletilemez" diyerek kendini yerden yere atıyor. Bir kısmı ise -ki çoğunluğu Y neslin içinde bulunduğu kısım -kimin eli kimin cebindeymişi kavrayamadığından öylece, sus pus bakınıyor.
Çok hakaret işittim. Çok küfür yedim; "Bu eylemlere top yekün destek vermem mümkün değil çünkü bu eylemlerde yer alan ırkçı, faşist ve şövenistlerle asla aynı karede olmam!" dedim diye çok aşağılamalarla karşılaştım. O nedenle mutlu oldum kendilerine 'Çapulcu' denilmesinden hoşnut olan arkadaşların arasında yaşanan karmaşayı izlemekten! Valla yalan yok, o günlerde beni yağdanlıkla, vicdansızlıkla, hükümet yalakalığı ile suçlayıp alenen hakaret edenlerin Kürtleri her daim ayrık, öteki bir millet görenlere karşı çırpınışları inanın gözlerimi yaşarttı.
Hele hele; "Ölümlerde bile doğu batı ayrımı yapan, 'senin direnişçin kaka, benimki süper' diyen 2 tweet ile 'vatansever' olan ırkçılar, bi bitmediniz!" diyerek ulusalcı tweetdaşlarına postayı koyan Gezi'nin fenomeni grup Red Hack'in o dumur hallerini görünce!
Güldüm! Hem de çok güldüm.
Ve aklıma Dostoyevski'nin bir sözü geldi;
"Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor! Sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun!"
Kalın sağlıcakla....