Fatih Altaylı dünkü köşesinden gazetesinin yazarı eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'le yollarını ayırdığını duyurdu. Ancak bu duyuruyu yaparken de Erçel'in tefecilik yaptığını ortaya çıkaran SABAH Ekonomi servisimize korkunç bir ithamda bulundu. Güya servisten bir editör arkadaş Erçel'i aramış. Demiş ki; "Hocam, burada bir arkadaşımızın bir factoring şirketine borcu var. Ancak ödeme sıkıntısı yaşıyor. Duyduğum kadarıyla siz bu şirketin hissedarı ve yönetim kurulu üyesiymişsiniz. Yardımcı olur musunuz?" Gazi Erçel'in yardımcı olamayacağını söylemesi üzerine de söz konusu haber yapılmışmış...
Altaylı'nın top yekün zan altında bıraktığı Ekonomi Servisimizde çalışanların avukatı değilim. Muhakkak bu suçlamaya karşı verecekleri bir cevap vardır arkadaşlarımızın. Ancak benim onun yazısına dair yazacağım başka şeyler var.
Bir kere Erçel'le yol ayrılığı Altaylı'nın dediği şekilde değil. Çünkü eğer mevzubahis gerçekten medyada etik tetikse ayrılış, haberin çıktığı aynı gün gerçekleşmeliydi. Madem hemen aradın ve 'Bu işin aslı var mıdır, yok mudur' diye sordun adama. O da küçük de olsa bir hissesi olduğunu kabul etti. Sen de bunun üzerine kendisiyle devam edemeyeceğini bildirdin. O zaman niye bize hemen haber vermedin? Niye bu kadar geç duyduk?
Öyle ya! Ekonomi Servisi'nin haberi çarşamba günüydü.
Altaylı'nın doğruyu yazmadığını ayrıca haberin ertesi günü görüştüğüm Gazi Erçel'den de biliyorum. Tefeciliğinin gerekçesi olarak bana, 'geçinemiyorum kardeşim. Ne yapayım? Aç mı yaşayayım?' açıklamalarında bulunan Erçel sormama rağmen, 'evet yollarımız ayrıldı Habertürk'le' filan demedi. Bilakis aynen şu ifadeyi kullandı; "Benim bir sürü şirkete danışmanlığım var. İnsanlar benden finans konusunda bilgi satın almak için para ödüyor. Bunu gazete yönetimi de biliyor zaten. Saklanacak bir şey değil ki! Neyi saklayacağım? Niye saklayacağım? Soygunculuk mu yapıyorum ben?"
Yani...
İşin aslı Habertürk Erçel'le yolunu başka işlerle de meşgul olduğu için filan ayırmadı sevgili okurlarım. Zaten biliyorlardı adamın ne işler yaptığını. Uzman muzman işte marka değeri var falan deyip göz yumuyorlardı aldığı pozisyona. Kanıksanmış bir durum bu medyada. Emin olun göz yumulan sadece Erçel değil. Köşe yazarlığının yanı sıra başka işlerle uğraşan yığınla adam var sektörde. Düşünün. Adam bir büyük bankada yönetim kurulu üyesi. Bankacılık yazıyor. Adam enerji sektöründe danışmanlık yapıyor. Enerji konuları yazıyor. Adam havacılık şirketlerine yol gösteriyor. Havacılık yazıyor...
Nasıl oluyor bu iş anlam veremiyorum.
Neden bu adamlara yazdırıyorlar kavrayamıyorum!
İşin özüne yani Habertürk neden Gazi Erçel'le yollarını ayırdı ana sorusuna dönersek...
Erçel'le yolların ayrılmasının tek nedeni beyefendinin tefecilik rezaletini açıklarken Habertürk'teki durumuna dair kullandığı ifadelerdir. Duyduğuma göre Cuma günü benim yazımdan Erçel'in, "Köşe yazarlığından aldığım 2-3 bin lira benim gibi bir adama yetmez! Kaldı ki ben istemedim yazmayı. Onlar çok istediler. Gerekirse bırakırım. Ben o üç kuruşla geçinemem çünkü!" açıklamalarını okuyan gazetenin patronu Turgay Ciner küplere binmiş! Hem gazetesini, hem de köşe yazarlığını küçümseyen, aşağılayan Erçel için talimat vermiş Altaylı'ya. "At bu herifi!" diye. O da gereğini yerine getirmiş.
Her neyse... Geç kalınmış olsa da güzel, çok şık bir hareket bana göre.
Takdir ettim.
Ancak bir şeye de hayret!
O da, gözü paradan dönmüş. "Medyada etik mi var? Ahlak mı var? Ne etiği, ne tetiği kardeşim?" diyecek kadar pişkinleşmiş bir adamın sözüne Altaylı gibi tecrübeli bir gazetecinin itibar etmesi ve adamın rezilliğini örtbas etme çabasından hareketle o rezilliği ortaya çıkaran gazetecilere attığı çamuru alıp köşesine bulamasıdır!