10 yıl önce gittiğim kuaförde genç bir çırak vardı. İlk başta kalfalara saç tararken fön makinesi tutan o çırak sonradan çok becerikli bir kuaföre dönüştü.
Ne zaman kapıdan içeri girsem yapışırdı yakama:
"Abla ben tarayayım mı saçını?" diye.
Kırmazdım ben de. Çünkü yaptığı işi çok seviyordu. Saç tararken bıdır bıdır konuşurdu. Müşterisi "Çok güzel oldu. Ellerine sağlık" dediğinde en şirin halini takınır, "Malzeme güzel abla!" deyip bir şekilde karşısındaki kadının gönlünü kazanmayı bilirdi.
İşte o genç kuaför askere gidene kadar çalıştı o dükkânda.
Giderken de çok mutluydu.
"Yırttım" diyordu.
"Ustam bonservis verdi sağ olsun. Ankara'da 3 ay acemilik. Bir aksilik olmaz da kendimi orduevindeki kuaföre atarsam valla paşalar gibi askerlik yaparım!" heyecanıyla yanıp tutuşuyordu.
Ustası tembihlemişti; "Dönüşte başka bir yere gitmek yok! Unutma bu dükkân senin!" diye...
Öyle yaptı o da.
Asker dönüşü biraz dinlendikten sonra aynı mekânda iş başı yaptı. Ama çok sürmedi. 20 gün sonra patronu kapının önüne koydu. Çünkü o naif, kibar oğlan gitmiş yerine son derece agresif ve kaba saba bir oğlan gelmişti.
Evvelden müşteri içeri girer girmez, "Hoş geldin abla!" deyip ayaklanan ve hemen ardından mutfaktaki kıza, "Sade bir kahve hazırlayın ablama. Şöyle bol köpüklü olandan!" şeklinde misafirperverlik gösteren o çocuk artık dükkâna kim girerse girsin umursamaz olmuştu.
Suratı hep asıktı. Ve çok sevimsizdi.
"Bugün saçınızı nasıl taramamı istersiniz?" falan diye sormaya gerek bile duymaz olmuştu.
Çekmeceden fırçayı alıp müşteriye bildiğini okumak, yaptığı iş beğenilmeyince, "Beğenmezsen beğenme! Ancak bu kadar yapabiliyorum!" demek de alışkanlığı!..
İşten çıkarıldıktan sonra öğrendim.
Ustası, "Asker karıları kafayı yedirtmiş çocuğa" dedi. Sonra uzun uzun, gencin babasının anlattıklarını aktardı.
Bir keresinde bir binbaşının eşinin saçını boyamış mesela. Kadın saçın rengini beğenmemiş.
Önce genç askeri herkesin içinde rezil etmiş sonra da kocasına şikâyet!
Anlayacağınız yan gelip yatarak askerlik yapacağını zanneden bizim genç kuaförün kimyasını bozmuş bazı asker eşlerinin kaprisi ve şımarıklığı.
Aslında babasına, "Başıma gelenler soğuttu beni bu meslekten! Bir daha bu işi yapmayacağım" demiş demesine ama peki ama ne yapacak?
25'ine dayamış genç bir adam o saatten sonra hangi işin ucundan tutacak?
Şimdi bazılarınız, "Niye anlatıyorsun bize bu hikâyeyi?" diyebilir.
Şundan efendim...
Geçen pazar Beyaz TV'de 3 kadın meslektaşımla birlikte yaptığım programda askerlik konusunu masaya yatırdık.
Konuk moderatörümüz işadamı Ali Ağaoğlu idi. Bendeniz, "TSK bir an evvel profesyonel askerliğe geçmeli" tartışmasının bir noktasında dedim ki;
"Biz evlatlarımızı zorunlu vatan görevi diye askere gönderiyoruz ama bazıları subay eşlerinin hizmetçiliğini yapıyor. Saçlarını boyuyor. Evlerini temizliyor. Orduevlerinde düzenlenen kadınlar matinesinde kâh müzik yapıp eğlendiriyor, kâh mutfakta yemek yapıp masaya servis ediyor! Aralarında bebeklerinin altını değiştirtenler, 'gel çocuğuma biraz eşek ol üzerine binsin' diyenler bile varmış! Ben bunu bir anne olarak reddediyorum ve Genelkurmay'dan bu uygulamaya bir an evvel son vermesini istiyorum. Kusura bakmasınlar ama subay eşleri bu keyfi hizmetleri illa ki almak istiyorlarsa, bir zahmet bunu kendi bütçelerinden karşılasınlar!"
Kıyamet koptu!
Önce stüdyodaki kameraman çocuklar yanıma geldi tebrik için... Meğer birçoğunun bizim kuaförün yaşadıklarına benzer hikâyeleri varmış.
Sonra posta kutuma ve facebook sayfama özel mesajlar aktı.
Birisini anlatayım isim vermeden mesela; "Askerliğimi Fenerbahçe Orduevi'nde emekli bir orgeneralin yanında yaptım. Bir keresinde eşi hanımefendi alışverişe yollamıştı. Ama yanlış marka deterjan aldım diye poşetleri kafama indirmişti! Biliyor musunuz asker dönüşü annemden ne rica ettim? 'Anne sakın beni bir daha alışverişe yollama!'"
Doğrusunu isterseniz ben şahsen o çocuğun anasının yerinde olmak istemezdim.
Olsaydım herhalde o an, hiç düşünmeden Fenerbahçe Orduevi'nin önüne dikilirdim.
Ve o meşhur emekli generalin eşinin yolunu gözler, yakalayınca da, "Yahu çocuğumun tırnağına zarar gelecek diye ödüm patlıyor. Sen kimsin ki kalkıp kafasına poşet indiriyorsun!" diye hesap sorardım! Vallahi billahi yapardım!
Hatta bütün anaların yüreğine bir çağrıda bulunur o kapının önünde, "Biz bu çocukları paşa karılarının hizmetçi olsun diye doğurmadık!" diye bas bas bağırır, memleket çapında ses getirecek eylemi koyardım!