Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SÜLEYMAN YAŞAR

Ekonomide 2011 riski Kürt sorunu mu?

Aslında Türkiye ekonomisinin göstergeleri 2011 için risk sinyali vermiyor.
Cari açık rakamının yüksekliği bir risk unsuru olarak değerlendirilse de, açık, kamu bütçesinden kaynaklanmadığı için, bu risk özel sektörün üzerinde görünüyor.
Hatta dün geneli üzerinde son görüşmeleri yapılan 2011 Bütçesi'nin açığı, milli gelirin yüzde 2.8'i gibi düşük bir tutar olarak tahmin ediliyor. Dolayısıyla hedeflenen bu bütçe açığı, kamudan gelebilecek riskleri iyice azaltıyor.
Bu kez cari açık riski özel sektörün üzerinde olduğu için, işadamlarının kendi risklerini yönetme becerisine sahip olduklarını hesaba katmak gerekiyor.
Çünkü işadamları, bu kısa vadeli dış borçların bir kısmının alacaklısı da aynı zamanda. Gerçek durum bu olunca da, cari açık sorununu çözmekte zorlanmayacaklar.
Hatırlayacaksınız Türkiye'nin 2008'de cari açığı 41.9 milyar dolar tutarındaydı.
Kriz lobisi olarak isimlendirdiğimiz bazı işadamları, "biz dış borçlarımızı ödeyemeyiz, gidin IMF'den 35 milyar dolar alın ve bize verin" diye hükümeti sıkıştırmıştı. Hükümet bu talebi yerine getirmeyince de borçlarını aksatmadan ödemişlerdi. Böylece amaçlarının, kendi borçlarını halkın sırtına yüklemek olduğu ortaya çıkmıştı. İşadamlarımız 2011'de de borçlarını gene ödeyecek.
Yıl sonunda bütün bunları gene niye hatırlattık derseniz... Bütün bunları, Türkiye ekonomisinin 2011'de yaşayacağı risklerin sürdürülebilir olduğunu göstermek için anlattık. Çünkü bir ekonomide kamu maliyesi sağlamsa, o ekonomi tehlikeye açık değildir. Türkiye ekonomisi de bu açıdan tehlikeye açık değil. Zaten geçmişte yaşanan krizlerin hemen hepsi de kamu maliyesinin yüksek finansman açıklarından kaynaklanmıştı.
Peki Türkiye ekonomisiyle ilgili 2011'de hiç risk yok mu? Var. O da Kürt sorunu. Diyarbakır'da toplanan Demokratik Toplum Kongresi'nde tartışmaya açılan demokratik özerklik taslak metni son günlerde siyasi havayı iyice gerdi. Ayrıca Taraf'tan Emre Uslu'nun belirttiğine göre, istihbarat ve güvenlik yetkililerinin çatışmasızlık ortamının seçimlere kadar sürmeyeceği, çatışmaların, martla birlikte ve daha yoğun şekilde yaşanacağı yorumları, bir ekonomik risk olarak algılanabilir.
Peki Kürt sorununun yol açacağı ekonomik riskleri önlemek için ne yapmalı? 2011 genel seçimlerinin, aslında bir "anayasa seçimi" olduğu artık açıkça ortada. Seçimlerin ardından yeni anayasanın yapılacağında herkes hemfikir. Öyleyse bütün siyasi partiler yeni anayasa taslaklarını bir an önce seçmenin önüne koymalı. Sivil toplum siyasi partilerden önce işe girişti bile. Mesela genç hukukçular Osman Can ve Mehmet Uçum'un başlattığı girişim yeni anayasa tartışmaları için çok olumlu bir adım olarak dikkati çekiyor. Onların yanında başka çalışmalar da yapılmalı.
2007 seçimlerinden önce hükümetin başvurusu üzerine sivil bir anayasa taslağı hazırlayan Prof. Dr. Ergun Özbudun'a gene böyle bir talebin kendisine gelip gelmediğini sordum. Henüz böyle bir talep olmamış. AK Parti, sektörün duayeni tecrübeli anayasacı Özbudun ve ekibinden bir anayasa taslağı hazırlamasını istemeli. Ayrıca CHP de seçim öncesi seçmene yeni bir anayasa taslağı sunmalı. Tabii MHP, BDP ve diğer siyasi partiler de kendi anayasa taslaklarını hazırlamalı.
Madem 2011 genel seçimleri yeni anayasa seçimi olacak, seçmen her partinin yeni anayasa taslağını görüp, ona göre oyunu vermeli. Böylece sorunların çatışma olmadan çözümü kolaylaşacaktır.
Doğrusu bu değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA