Yani nasıl güzel, nasıl duygusal, nasıl coşkulu bir geceydi!.. İş Sanat'a gittik perşembe akşamı, sevgili yeğenlerim Zeynep ve Önder'le.. Sunay Akın ve Volkan Konak vardı sahnede.. Sunay arkadaki ekrana yansıttığı görüntüler eşliğinde anlatıyor, Volkan, müthiş, ama cidden müthiş bir orkestra eşliğinde söylüyordu..
Coşuyorduk.. Kahkahalar atıyorduk.. Gözlerimizden dökülen yaşları saklamaya çalışıyorduk..
Bitti.. Rüzgar gibi bitti.. "Ne çabuk" derken saatime baktım.. 2 saat 55 dakika olmuş, ara vermeden.. İnsanlar 2 saat 55 dakika yerlerinden kıpırdaman oturmuşlar.. Tiryakiler oturmuş. İhtiyacı olanlar oturmuş.. Kimse kalkıp gitmemiş.. Gidememiş.. Öylesi güzel..
Önce Sunay "Hoş geldiniz" dedi "Biz ikimiz de Trabzonluyuz" diye girerek ve Trabzon'u anlatarak.. "Ama bu gece sadece Trabzon ve Karadeniz olmayacak. Her yere gideceğiz" diye özetleyerek..
Volkan Konak, lafta, anlatmakta, mizahta Sunay'dan geri kalan biri değil. Dokuz kardeşler mi, neymiş.. "Allah verdi" dermiş babası.. "Yapmasan vermez" diyor Volkan..
Tüm çocuklar, babaanne ile yan odada yatarlarmış. Duvarlar incecik. Yan odada topuzlu, yaylı yataklardan var..
"Babaannemle yatağa girerdik. Yandan gıcırdama başlardı. 'Uy ne oliy' diye doğrulurdum. Babaannem 'Güveler tahtaları yiyor, yat uyu' derdi. Ama yandan durmadan somya sesleri.. Bir yedi sekizlik.. Bir dokuz sekizlik.. Benim müzisyen olmaktan başka şansım var mıydı?." deyip ilk türküye girdi..
"Ay dost.. Canım hey!.."
"Hakkımızda devlet etmiş fermanı..
Ferman padişahın, dağlar bizimdir" diye Dadaloğlu gürlerken Cem Karaca'yı hatırlamamak mümkün mü?.
Bir Sunay anlatıyor.. Bir Volkan söylüyor.. Gecenin dorukları Volkan'ın okuduğu "Yiğidim aslanım" oldu.. Harika bir trompet solo ile dinlediğim Harmandalı oldu. O sırada Sunay'ın ekranına, Bursa'daki o unutulmaz Cumhuriyet Bayramı Balosu'nda frakı ile diz vuran "Sarı Zeybek" yansıyınca salon yıkıldı. Zeynep ağladı.. Ben ağladım..
Sunay'ın her anlattığı harikadır. Adam anlatma üstadı. Bin defa bildiğiniz şeyi öyle anlatır ki, tadına doyamazsınız..
Ama Kralla Değirmenci'nin öyküsünde coşku tavana vurdu!.
Voltaire'in arkadaşı olarak ünlü Büyük Frederick, kral.. Ülkesinden kovulan Voltaire'e sahiplenmiş. Ondan çok şey öğrenmiş. Okuma zevkini öğrenmiş.. Adaleti, insan haklarını öğrenmiş. Alman Adalet sistemini baştan aşağı yeniden kurmuş..
"Tarihi sadece liderler değil, o liderler önünde dimdik durabilen sıradan insanlar da yazar, bazen" diyerek girdi lafa da, onun dilini buraya nakletmem mümkün değil. Kendi dilimle özet..
Prusya Kralı Büyük Frederick, Berlin yakınlarındaki Postdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu tepeyi beğenir.. "Buraya bana bir yazlık saray yapalım" der.
Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler. Yaşlı adam değirmenini satmak istemez.
Kral değirmenciyi çağırtır. Değirmen için değerinin kat kat üstünde para teklif eder.
Değirmenci: "Olmaz!" der. "Değirmenim satılık değil.. Bu değirmenin bahçesinde babam yatıyor. Onun yanında, onun babası.. Onun yanında onun babası.. Ben de oğluma değirmencilik öğretiyorum. Ölürsem, oğlum da beni babamın yanına gömecek.."
"Bu parayla çok daha güzel bir değirmen yapabilirsin başka yerde.. Mezarları da naklederiz" der kral..
"Burası nesillerdir bizim aile ocağımız, hiçbir bedelle satmam" diye direnir değirmenci..
"O zaman zorla alırım" der, öfkelenen, Büyük Frederick.. "Hala anlayamadın mı?. Ben kralım!.".
Değirmenci "Biliyorum kralsın, ama gene de alamazsın" der ve dünyanın bütün hukuk kitaplarına giren o unutulmaz lafını söyler.. Ki bize de Mektebi Mülkiye'nin daha ilk sınıfının ilk Anayasaya Giriş dersinde Sevgili Hocamız Bahri Savcı (Nur içinde yatsın!) anlatmıştı.
"Berlin'de Hâkimler var!"
Sunay ekrana sarayın fotoğrafını yansıttı.. Harika bir yapı.. Ama tam kulesinin hizasında, bir yeldeğirmeni duruyor. Sene 2014!.. Hala!....
"Bu fotoğraf dünyada Adaletin simgesidir" dedi Sunay..
Kral sarayını değirmenin hemen altına yaptırmakla kalmamış. Adını da Sans-Souci koydurmuş.. Sans-Souci, değirmencinin adı iyi mi?.
Devam etti anlatmaya Sunay!..
1917 yılı 31 Aralık gecesi. Berlin'in en büyük salonlarından birinde yılbaşı kutlaması yapılıyor. Salonda bir küçük Türk gurubu da var.. Saatler dokuza yaklaşırken guruptakilerden biri "Bir daha buralara gelemeyiz belki.. Fırsatı kaçırmayalım.. Hadi kalkıp Sans Souci sarayına gidelim. Adaletin simgesini görelim" diyor.. "Deli misin" diyor arkadaşları.. "Dışarısı ne kadar soğuk bilmiyor musun?.. Hem birazdan kızlar da gelecek.. Yeni yıla gireceğiz.."
Genç Türk arkadaşlarına laf anlatamayacağını görünce, tek başına çıkar gider, buz gibi havada, Saray'a.. Değirmene..
"İşte o Türk" dedi Sunay ve ekrana fotoğraf yansıdı..
Mustafa Kemal!..