Mancini'yi ilk defa alkışladım.
Geldiğinden beri ilk defa bu kadar yürekten alkışladım.
Alkışlayınca da yazmam ve söylemem gerek. Hatalarında yerin dibine sokarken, şimdi geçiştirmek olmaz..
Geçen hafta maç içinde durmadan sistemle oynamasına kızanların başındaydım.
Eleştirenler "Mancini kendini Galatasaray Basket Koçu Engin Ataman'la karıştırdı.
Bu kadar değişiklik baskette olur" dediler..
Bu hafta da saha kenarında bir basket koçu vardı sanki.. Ama bu defa doğru tarafından..
Daha bugüne kadar, kadro ellerine verildiği halde, bir tek defa, Galatasaray'ın saha dizilişini çözemeyen LigTv gene yanıldı.
3-5-2 yazdılar.. 3-5-2 ilan ettiler ama maç başlayınca yanıldıklarını gördüler, ama söylemediler. Söyleyemediler..
Galatasaray 4-4-2 oynuyordu.. Ama 3-5-2 kanatları gibiydi, Eboue ve Sabri..
Galatasaray bekleri, ayni zamanda kanat oyuncularıydılar.. Peki, diyelim Sabri ileri çıktığında, savunma ne oluyordu?.
İşte "Basket gibi" dediğim o..
Galatasaray müthiş bir tempo ile dönerek oynuyordu. Stoperlerden Hakan Balta sola kayıyor, onun yerini pozisyona göre, Ceyhun ya da Melo alıyordu. Eboue çıktığında da Semih sağa kayıyordu bu defa..
Orta dörtlünün dört adamı da, bu dönerek oyun içinde, hücumda da yerlerini alıyorlar ve Bursa savunmasını çerçeveliyorlardı adeta.. Böylece dönen toplar genelde Galatasaray'da kalıyor ve yeni bir hücum başlıyordu.
Az önce, altı yedi adamla savunmada gördüğümüz Galatasaray, bir anda, 7 hatta 8 adamla bastırır ve hücum pres yapar hale geliyordu..
1970'li yıllarda, Cruyff'lı Hollanda'nın dünya futboluna hediye ettiği total futbolu oynuyordu Galatasaray..
Dönerek Total Futbol, deyim yerinde ise..
Bu futbolu izlemenin keyfine de doyum olmuyordu. Lig TV reklam uğruna, yayını piç etmek için elinden geleni yaptığı halde..
Bu müthiş futbolu 6 golle süsledi Galatasaray.. Geldiğinden bu yana en güzel futbolunu oynayan Sneijder hat trick yaparken.. Galatasaray'ın göreceli olarak en kötüleri, Drogba ve Selçuk, seyri güzel iki usta golü atarak seyircilerinden özür dilediler adeta.. Eboue'nin attığı gol, gerek hazırlanış gerek bitirişle gene usta işiydi.
6 gol atan Galatasaray, Burak'la üç, Drogba ile iki de net gol kaçırdı.
Bu arada, Bursa'nın bir topu direkten döndü, Muslera da üç müthiş kurtarış yaptı.
Yani, Arena'da, seyir açısından yılın en güzel maçı oynandı.
Şimdi kendinizi fanatik bir Galatasaraylı olarak düşünün. Takımınız böyle bir maç kazanmış. Ertesi gün hevesle gazetelere saldırmaz mısınız?. Keyfinizi bir gün daha sürdürmek istemez misiniz?.
O zaman söyleyin bana.. Dün hangi gazetenin hangi yazarı size bu güzelliği yaşattı?.
Tüm spor sayfaları futbol yazıyor..
Tüm futbol sayfaları da Fener, Galatasaray, Beşiktaş yazıyor aslında.
Yani her gazetenin arkasına takılan beş altı sayfa, üç büyüklerin futboluna ayrılmış.
Öyle olunca, 6-0'lık yılın en güzel maçı da güzel güzel yazılmalı değil mi?.
Geçiniz.. Maç yazarlığı bitti ülkemizde..
Eloğlu, icabında bir tek golü, hatta bir tek çalımı yarım sayfa yazıyor ve okutuyor.. The New York Times'da Rob Hughes'u okurken aldığım zevki anlatamam.. Üstelik yazdığı takımlarla alakam yok.. Ama yazı..
Ama kalem.. Ama üslup.. Futbolu çok iyi bilen, izlediği güzelliklerin hakkını veren bir kalem..
Dünkü maçın o birbirinden güzel gollerinden birini anlatan satır okudunuz mu, onlarca maç sayfasında..
Çala kalem şişir gitsin.. Tak fişi bitir işi gazetecilik..
Bana bir tek bir gazete adı verir misiniz, "Pazartesi günleri şunu okuyun" diye..
Veremezsiniz, çünkü yok.. "Olsun" diye uğraşan da yok!.