Yani Haldun Ağabey'in (Dormen) bana bu kadar güzel bir gün yaşatacağını tahmin etmiyordum yola çıkarken..
Hayatımdaki Dormen kilometre taşlarının sayısını unuttum.
Yıllar yıllar önce, bir lise öğrencisiyken, törenden kısa pantolonlu izci kılığımı değiştirme fırsatı bulamadığım o unutulmaz Papaz Kaçtı'yı izlediğim günden başlayarak.
Haldun Ağabey "Çarşamba öğlen Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde buluşalım. Sana çok hoşuna gidecek bir yer gezdireceğim" dedi..
Saat birde buluşmak üzere sözleştik. İstanbul trafiğinde Balmumcu- Bakırköy arasında ayarlama mümkün mü?. Haldun Ağabeyi bekletmemek için erken çıktım. Saat yarımda Yunus Emre'nin önünde inerken bir baktım etraf cıvıl cıvıl.. Tiyatro boşalıyor. Minicik çocuklar, ana okulu, ya da en fazla birinci, ikinci sınıf öğrencileri neşe ile ön bahçede toplanıyor. Arkalarına tarihi tiyatroyu alıp fotoğraflar çektiriyorlar..
Benin manzaram insandır, hep söyler, yazarım.
Hele böyle cıvıl cıvıl minikleri bir tiyatronun önünde böyle neşeyle görmek..
İçerden merkezin Müdürü Nilgül Hanım çıktı. İçeri davet etti, beklemek için..
"Şu ocak ortasında yaz güneşine, şu cıvıl cıvıl çocuklara bakın.. İçerde ne işimiz var" dedim. Tiyatronun ön avlusunun yanında bir kafe var. Oraya oturduk.. Keyfim tavan yaparken, Haldun Ağabey indi arabasından..
Şapur, şupur..
Önce yemek yiyecekmişiz. Sonra bana göstereceği yere gidecekmişiz..
Tekrar doluştuk benim minibüse.. Yemek Belediye'nin Botanik Bahçesindeki restorandaymış..
Gittik, içeri kalabalık.. İstanbul'da yaşayan Ermeni kardeşlerimin toplantı günlerinden biriymiş.. Masalara dağılmışlar.. Hepsiyle selamlaşarak, köşede, parka ve gölete bakan masaya oturduk ki, ilerde, Sevgili Dostum Ateş Ünal Erzen göründü. Ateş'le (O kadar yakınlığımız var) 80'li yıllardan tanışırız. Renault Genel Müdürü'ydü ve o zaman yapılan Derimod Ayın Golü yarışmasının bir sponsoru da onlardı.
İstanbul'un tüm önde gelen spor yazarları, ayda bir Kalyon Otel'de toplanırdık. Harika bir buluşma olur, oradaki sohbet ve tartışmalar Türk sporunu yönlendirirdi. Bu güzel adet yok oldu gitti.
Enfes bir yemek yiyoruz bir yandan.. Gölete sürüler halinde süzülerek inen ve kalkan kuşlara bakıyorum bir yandan.. "Göçmen kuşlar" dedi Başkan.. "Bu göleti tam da göçmen kuşların yolu üzerine yapmışız meğer..
Uğramadan geçmezler.."
Yemeğin üstüne, golf arabalarına atladık, parkı gezmek için. Benim yaşımda yürüyerek gezecek yer değil.. 90 bin metre kare.. Yol boyu doğal boylarında dinozorlar, mamutlar var. Hareketli ve ses çıkarıyorlar.
Çocuklar bayılıyormuş. Bayılmaz mı?.
Ben çocukken, okul kitabında resmini görünce bayılmıştım. Bir çağlayanla beslenen havuz, havuzun içinde Pegasus atları.. Tepeler..
Çimenler.. Çocukların en bayıldığı oyunmuş, bu çimlerin üzerinde, tepelerden aşağı yuvarlanmak..
Ve bir tepede Atatürk ve Çocuk heykeli..
Piknik, dinlence, eğlence alanlarının yanında bir de çocuk parkı var ki.. İki kule var şeffaf..
Çocuklar içinde tepeye kadar tırmanıyorlar. O tırmanış müthiş eğlence.. Durdum, seyretmek için.. Nasıl neşe dolular.. Koninin tam tepesinde tünelin ağzı var. Tünel, döne döne inen, kapalı bir kayak.. Haydi ordan aşağı.. Sonra gene tırmanma..
Yani biri omzuma bir sopayla dokunsa..
Yeniden çocukluğuma dönsem..
Başta gül, lavanta ve şifalı bitkiler bahçeleri, yüzlerce, binlerce tür bitki var, adı üstünde Botanik Bahçesinde.. Buraya ayrıca gelip bir gün geçirmem gerek.
Bugünkü uğrama çünkü.. Esas göreceğimiz yere, burdan gideceğiz ya..
Tekrar benim dolmuşa doluştuk ama benim de yerim doldu, bugünlük.
Esas yer yarın!..