Evet, beklenen oldu ve Obama Suriye konusunda atabileceği en önemli adımı attı. Nedir bu adım? Geçen hafta Suriye konusundaki köşemi şu paragrafla bitirmiştim: "Önümüzdeki hafta, ya da en geç bu ay içinde, Obama'nın Suriye konusunda önemli bir konuşma yaparak Beşar Esad'ın koltuğu bırakması gerektiğini söylemesi bekleniyor. Böylece ABD, hem Suriye'deki muhalefete ciddi bir moral destek vermiş olacak, hem de Rusya ve Çin üzerindeki baskıyı artırmış olacak. Ama bakalım bütün bunlar Şam üzerinde etkili olacak mı?"
İşte ABD geçtiğimiz perşembe günü bu beklenen adımı attı. Şimdi Obama yönetimi artık elindeki diplomatik cephaneyi bitirmiş durumda. Obama "Esad gitmeli" dedi. Peki, bu ne anlama geliyor? Washington açısından bakarsak son zamanların moda deyimiyle "sözün bittiği yerdeyiz." Ama sorun da zaten burada. Söz bitince ne başlayacak?
Savaş mı? Tabii ki hayır. Hep vurguluyoruz: ABD açısından diplomatik ve ekonomik baskı dışında başka bir alternatif yok. Zaten tam da bu nedenle Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin Suriye politikası Washington açısından çok önemli. Diplomatik ve ekonomik baskı ancak ve ancak bölge ülkeleri ve BM Güvenlik Konseyi sayesinde olacak. Bu hafta, Washington'da ders verdiğim Ulusal Savunma Üniversitesi'nde bir konuşma yapmaya gelen Savunma Bakanı Leon Panetta ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton aynı podyumda, aynı kelimeleri kullanarak bu konunun altını çizdiler.
Obama'nın "Esad gitmeli" demesi ne ifade eder sorusuna Hillary Clinton şöyle cevap verdi: "Açık konuşmak gerekirse en azından Washington'un Suriye üzerinde etkisi kadar bölgesel tepki de önemli. Türkiye çok önemli. Suudi Arabistan çok önemli. Tek başına Amerikan baskısı sonuç getirmez."
ABD'nin Ortadoğu'da yeni bir savaş konusunda ne kadar isteksiz olduğunu anlamak için biraz ülkedeki temel meseleye bakmak gerekiyor. Washington'da en önemli mesele kötü giden ekonomi. Obama yönetimi için şu anda bir tek öncelik var: istihdam yaratmak. İşsizlik yüzde 10 sınırındayken ve ekonomi durgunluk içindeyken 2012 seçimlerini kazanmak imkânsız hale gelecektir.
Aynı zamanda bütçe açığı bu kadar yükselmişken kimsenin yeni bir askeri operasyon konusunda iştahı yok. Libya tipi bir NATO askeri operasyon modelinin Suriye'ye uymadığı da zaten gün gibi ortada. Elinde olsa Obama Libya'ya hiç bulaşmayacaktı.
Libya'daki askeri operasyon eğer Fransa önden gidip cengâverlik yapmasaydı zaten kolay kolay bu noktaya da ulaşmayacaktı. Obama yönetimi bir bakıma Fransa ve İngiltere nedeniyle mecbur kaldı Libya'da askeri operasyona destek vermek konusunda.
Sonuç olarak Washington için önümüzdeki dönemde Suriye konusunda temel öncelik hem bölge ülkelerini, hem de Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkeleri ekonomik ve diplomatik baskı konusunda yanına almak. Rusya halen Suriye konusunda ikili oynuyor. Moskova zaten Şam'ı kınasa da silah satışları devam ediyor. Çin ise Suriye'nin enerji sektöründe en büyük yatırımcı konumunda.
Öte yandan ABD açısından Suriye'de en büyük sorun İran olmaya devam ediyor. Esad rejimi ve Tahran arasındaki mezhepsel yakınlık bir yana, unutmayalım ki, Suriye İran'ın Lübnan ve Filistin'e açılan penceresi. Lübnan'da Hizbullah'ın ve Filistin'de Hamas'ın en büyük destekçisi İran.
Suriye'de rejim düşerse İran'ın Hizbullah ve Hamas ile ilişkilerinde lojistik ve stratejik sorunlar çıkacaktır. Suriye bu nedenle bölgede hem Tahran hem de Washington açısından anahtar ülke. Aynı nedenle ABD ve İran için Türkiye'nin Suriye politikası çok önemli. Türkiye'nin şu ana kadar izlediği Suriye politikası İran'ı çok rahatsız ediyor. O halde İran Türkiye'ye karşı nasıl bir koz kullanır? İşte bu soru çok önemli. Son zamanlarda artan PKK saldırılarına bu nedenle biraz da bu açıdan bakmak gerekiyor.