Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Ortadoğu barış süreci nereye?

WASHINGTON

Washington'da bu hafta iki sene aradan sonra Obama liderliğinde yeniden başlayan İsrail-Filistin görüşmelerinden ne çıktı? Bu süreçten ümitsiz olanların cevabı basit: koca bir sıfır. Ümitsizler cephesi bu zoraki zirveyi vakit kaybı olarak gördüler. Onlara göre masada Hamas ve Suriye gibi muhataplar olmadıkça, sadece Mısır, Ürdün ve El Fetih ile barış imkânsız. Bardağın yarısı dolu diyenler için ise durum başka. Onlar böyle bir görüşme sürecinin başlamış olmasını bile ümit verici buluyorlar. Süreç diyorum zira iki taraf eylül sonunda Mısır'da tekrar görüşmeye karar verdiler. Üstelik Mısır'daki bu görüşmeye ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'da katılacak. Yani Washington bu ipin ucunu bırakmak istemiyor.
ABD yönetimi için bu görüşmeler iki sebepten ötürü önemli. Birincisi yaklaşan Kasım ayı araseçimleri. Yani Obama'nın kendi siyasi takvimi. Demokratlar'ın bu seçimlerde Kongreyi kaybetme riskleri yüksek. Hem ekonomide hem de dış politikada başarısız gözüken Obama yönetimi için Ortadoğu Barış sürecinin kozmetik olarak bile olsa tekrar başlamış olması başarı sayılacaktır.
Ama Washington açısından asıl önemli faktör, Netanyahu'nun 26 Eylül'de sonra erecek yeni yerleşim yeri yapmama konusunda verdiği sözünü uzatması. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas eğer bu moratoryum uzatılmazsa masadan kalkacak.
O nedenle görüşmelerin 26 Eylül'den önce başlaması çok önemliydi. Eğer moratoryum uzamazsa 14 Eylül'de Mısır'da Şarm el-Şeykh'de yapılması planlanan ikinci tur İsrail-Filistin görüşmesi suya düşecek. Genel beklenti Doğu Kudüs'ü kapsamayan "sulandırılmış" bir moratoryumun devam edeceği yönünde.
Obama'nın yaptığı bu hesaba göre müzakere süreci bir yıl daha devam edecek ve bu süreç sayesinde iki devleti kapsayan sınır, yeni yerleşim yerleri, mülteciler, güvenlik ve Kudüs'ün statüsü gibi çetrefil meseleler üzerinde uzlaşma aranacak. Peki, ABD yönetiminin bu planı gerçekçi mi? Açıkçası pek değil.
Sürekli ifade ettiğimiz üzere Ortadoğu'da bütün sorunlar birbirine bağlı. İsrail-Filistin sürecini, Suriye, Lübnan ve İran meselesinden soyutlamak gerçekçi değil. İşin içinde bir de kontrolü daha da zor olan Hizbullah ve Gazze'deki Hamas yönetimi var. Eğer İsrail-Filistin görüşmelerinde içine bazı ılımlı Hamas temsilcilerini almış bir Filistin yönetimine yer açılmazsa, bir yandan Hamas ve Suriye, öte yandan Hizbullah ve İran bu süreci baltalayacaktır. Nitekim Hamas'ın son giriştiği saldırılar ve Batı Şeria'daki İsrailli yerleşimcilerin zorlamaları süreci daha şimdiden baltalamaya başladı.
Bütün bu nedenlerle İsrail-Filistin meselesinde masada herkesin olacağı bir zirve ve gerçek anlamda bir Ortadoğu Barış Süreci gerekiyor. 1990'lı yıllarda Madrid Zirvesi sonrasında başlayan "Oslo Barış Süreci" bu anlamda daha geniş çaplı bir diplomatik girişimdi.
Türkiye normal şartlar altında, hem İsrail ile iyi ilişkileri olan, hem de Arap dünyasında prestiji artan bir ülke olarak, Madrid zirvesi gibi bir zirveye İstanbul'da ev sahipliği yapmak için ABD ve İsrail'i ikna etmeye çalışabilirdi. Ama normal şartlar altında değiliz. Bir yandan İsrail ile tarihimizdeki en ciddi krizi yaşarken, öte yandan BM'deki İran lehine oyumuz nedeniyle ABD'nin gözünde "taraf" olmuş durumdayız.
Oysa daha iki öncesine kadar Suriye ve İsrail arasında çok başarılı bir arabuluculuk rolü üstlenmiştik.
Bu şartlar altında Türkiye'nin Ortadoğu'da ciddi bir arabulucu rolüne geri dönüşü ancak ve ancak İsrail ile ilişkilerin tekrar rayına oturmasına bağlı. Seçim döneminde olan bir iktidar ve muhalefet için bu konu haliyle çok hassas. Ancak her şeye rağmen BM araştırma raporu Ankara ve Tel Aviv'e krizden çıkış yolu için bir fırsat yaratabilir. Bekleyip, göreceğiz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA