Bugün yazıyı fazla uzatmayacağım.
Lafı eğip bükmeden, bir okur mail'iyle tabloyu özetleyeceğim.
Yurt dışındaki sadık okurlarımdan gelen iletilerden, mesajlardan biliyorum; biz burada hapşırınca, Avrupa'daki Türkler nezle oluyor.
Çünkü hem Türkiye için üzülüp kaygılanıyorlar, hem de Türkiye'de olup biteni anlamakta zorluk çeken Avrupalılar'ın alaycı sorularına muhatap oluyorlar.
Sıkı okurlarımdan biri de Paris'te yaşayan ve bir Fransız ile son derece mutlu bir evliliği olan Selin Cotton.
Mutluluğu sadece Türkiye'de tatsız gelişmeler olunca gölgeleniyor.
Bugünlerde yine gölge düşmüş mutlu hayatına. Bakın içini nasıl döküyor:
***
"17 Aralık'tan beri derin bir yeis içinde ülkemde olanları izliyorum.
Ve o tarihte 9 yaşında da olsam 27 Mayıs ihtilalinde rahmetli babamın çektikleri ve ailecek yaşadıklarımız gözümün önüne geliyor.
Ağlıyorum, çok ağlıyorum. Şimdiki aydın geçinenlere haykırmak geliyor içimden: Ne çabuk unuttunuz her gün en az 3 saat süren elektrik kesintilerini... Haftada bir gün akan suları... Hem de en lüks semtlerde kuaförlerin susuzluktan birer birer kapandığını...
Çalışamayan fabrikaların önündeki grevleri...' 70 cent'e muhtacız' diyen Başbakan'ı...
Benzin, margarin, şeker kuyruklarını...
Cebinde 1 dolar veya başka yabancı para olanın mahkemeye sevkedildiğini... 3 yılda bir yurt dışına çıkma iznini ve daha bir çok sey...
Yazmaya yer yok.
Ben 63 yaşımda olduğum için o günleri yaşadım. Şişede biriktirdiğim suyla çamasır makinesini çalıştırıp çamaşır yıkadığımı, 5 kat aşağıdaki çeşmeden gece yarısı 2 kovayla küveti doldurmak için su taşıdığımı unutmadım.
Şimdi ise Fransa'dan daha kaliteli hızlı trende yolculuk yaparken gururdan ağladım.
THY'nin dünya markası olduğunu uçarken yaşayarak sevinçten ağladım. Ülkemdeki hastaneleri görünce hastaya bakımın rahatlığından hastalığımı unuttum. 'Ülkemin her yeri pırıl pırıl, çiçekler içinde, insanlar mutlu çok şükür' dedim. Ve eşime 'Acaba hainler, kıskananlar ne zaman Türkiye'min beline kırıcı tekmeyi vuracak' dedim. Eşim ise 'Neden, niçin' diye şaşırdı. 'Çünkü' dedim, 'Bizim cehennem zebanisine ihtiyacımız yok; bizim zebanimiz biz kendimiziz' dedim. Şu meşhur fıkradaki gibi. Yani bizi biz yok ederiz, başka düşmana gerek yok.
Çok üzülüyorum. Vatanıma sahip çıkmaya devam etmesi için sayın Basbakan'ıma yüce Rabbim sıhhat ve güç versin diye dua ediyorum.
Ben eski Türkiye'mi değil, şu andaki başarılı Türkiye'mi istiyorum. Başbakanımız'a ve ekibine ben şahsen güveniyorum. Her ülkede bazı çürük insanlar olabilir, Fransa'da da oldu. Bundan ne hükümet, ne de Başbakan sorumludur. Pirinçteki taştan pilavı pişiren neden sorumlu olsun ki?
Tanrım vatanımızı kem gözlerden korusun.
Onu idare edenleri de iftira ve komplolardan, hain ve kıskanç kişilerden korusun."
***
Dedim ya; yazıyı fazla uzatmayacağım. Çünkü fazla söze ne gerek var ki...