Ben hayatımın ilk hindi dolmasını, 1960'ların ilk yıllarının birinde yılbaşı gecesi Karşıyaka yalısındaki bir konakta yedim. Kuşüzümlü, bademli nefis bir pilavla doldurulmuştu hindi.
(Not: 20 yıla yakın süredir vejetaryenim. Ne et, ne tavuk, ne balık... Bugünkü beslenme rejimime bakıp, 1960'ların başında 14-15 yaşındaki çocuğun et veya hindi yemesini kınamazsınız umarım..)
Ve hindi dolmasının süslediği o yılbaşı gecesi yemeğinde, fonda o günlerin "Hit" parçası çalıyordu: "Tombe la neige..." Türkiye'de de çok sevilen Salvatore Adamo'nun yıllarca dillerden düşmeyecek parçası.
Türkçe aranjmanı da yapıldı. Fecri Ebcioğlu tarafından: "Her yerde kar var..."
Ama Türkçesi'nde Fransızca aslının güftesine de, bestesine de, ruhuna da sinen hüzünlü romantizmden eser yoktu. Neyse...
***
Karşıyaka yalısındaki o konaktan ve orada geçirdiğim iki yıldan daha önce birkaç kez söz ettim. Evliyazade'lerin konağıydı. 30 küsur yıl önce yıkılıp yerine bir apartman dikildi.
Konakta görevim, ailenin ilkokul sona giden haşarı oğlunu akşamları iki-üç saat oyalamak, ev ödevlerine yardım etmekti.
Evin girişinde, kapının tam karşı duvarında kocaman bir yağlıboya portre asılıydı. Gözlüklü, bastonlu, redingotlu bir Osmanlı efendisi.
"Kim bu" soruma aylar sonra fısıltıyla yanıt vermişlerdi: "Doktor Nâım... Ailemizin ilk şehidi..."
Doktor Nâzım, İttihat ve Terakki'nin kudretli liderlerindendi. Talat Paşa'nın son kabinesinde Maarif Nazırı olarak yer aldı. Atatürk'e İzmir'deki suikast girişiminden sonra başlatılan tasfiye operasyonu çerçevesinde tutuklanıp İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. Cezası önceden belliydi: Ölüm. 26 Ağustos 1926'da Ankara'da idam edildi. Önemli bir ayrıntı: Dr. Nâzım, Fenerbahçe Kulübü'nün de başkanlığını yaptı.
Bir süre sonra Doktor Nâzım'ın yağlıboya portresinin yanına, aynı büyüklükte bir fotoğraf portre asıldı. Ailenin ikinci şehidi: 1950-1960 döneminin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes. (Not: O zamanlar "Başbakan" değil, "Başvekil" denirdi.) O da ilk şehidin kaderini paylaştı. 27 Mayıs 1960 darbesinin ardından Yassıada'da Yüksek Adalet Divanı'nda yargılandı. Cezası önceden belliydi: Ölüm. 17 Eylül 1961'de İmralı'da idam edildi.
***
1960'ların ilk yarısındaki yılların birinde, Evliyazade Konağı'ndaki hindi dolmalı yılbaşı yemeğini o iki şehidin gölgesinde yedik. Adamo'nun sesi de o şehitlere saygı için kısılmıştı.
Zaten konakta her zaman buram buram yas kokan bir sessizlik hüküm sürüyordu.
***
Tüm bunları okuduğum bir haber çağrıştırdı.
1 Kasım, yani dün Adamo'nun yaş günüymüş. 70'ine basmış.
İçimden mırıldandım: "Tombe la neige... Tu ne viendras pas ce soir..."
***
Ah, unutmadan; 1 Kasım, yani dün Hıncal Uluç'un, sevgili Hıncal Ağabeyim'in de yaşgünüydü. Nice yıllara. Sağlıklı, mutlu. Ve birlikte.