Devlet ve hükümet başkanları önce, Saint Petersburg'un 19 kilometre dışındaki Konstantin Sarayı'nın (Rusça'da: Konstantinovsky Sarayı) geniş mi geniş ve yemyeşil korusuna serpiştirilmiş villalara yerleştiler. Başbakan Erdoğan'a 15 no'lu villa ayrılmıştı.
(Not: Bugün Kongre Merkezi olarak kullanılan Konstantin Sarayı, bizim Deli Petro, Ruslar'ın ise Büyük Petro dedikleri efsanevi Çar'ın armağanı. Kendisine yazlık rezidans olarak inşa ettirdi. Ama pek sefasını süremedi. 1720'de başlayan inşaat ancak 1807'de bitirilebildi. Jean-Baptiste Alexandre Le Blond çizdi ilk planlarını, sonra Nicholo Michetti revize ederek tamamladı.)
Bir süre villalar arasında ikili temas trafiği yaşandı. Örneğin, Başbakan Erdoğan, 13 no'lu villada kalan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile bir araya geldi.
Daha sonra G-20 zirvesi resmen çalışmalarına başladı. Bu yılın gündemi: "Büyüme ve Küresel Ekonomi." Cafcaflı başlığa kanmayın; asıl konu "Ne olacak bu dünyanın hali?"
Zira geçen yıl Meksika'da, ondan önceki yıl Fransa'nın Cannes kentinde yapılan G-20 zirvelerinde iflasın eşiğindeki gelişmiş ülkelerin krizleri gündemi oluşturmuştu. Bu yıl Saint Petersburg'da ise "Yükselen Piyasalar" dert edildi. Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika, hatta Rusya. Yani, özetle BRICS (Not: Tekrarlayayım; Brezilya'nın B'si, Rusya'nın R'si, Hindistan'ın I'sı çünkü onun uluslararası adı India, China'nın C'si ve South Africa'nın S'si).
2008'de patlak veren küresel krizde 4 yıl boyunca dünya ekonomisinin lokomotifliğini BRICS grubu ile Türkiye, Endonezya, Malezya, Suudi Arabistan, biraz Meksika, biraz Kolombiya, Arjantin gibi ülkeler üstlendiler.
Ama şimdi... Tam zenginler ligi dediği- miz Batı hafiften hafiften suyun üstünde nefes almaya başlarken, lokomotifler raydan çıkma tehlikesiyle karşı karşıya geldiler.
Sorun şu: Zengin batılılar grubunun büyüme oranları o kadar cılız ki (Not: En kabadayısı yüzde 1.5-2), "Yükselen Ekonomiler"in açığını kapatmaları imkânsız.
Sonuç? Buyurun size yeni bir kriz. Önce işsizliğin bir kez daha kamçılanması. Sonra azalan vergi gelirlerinin piyasadan borçlanarak dengelenmeye çalışılması. Ardından yıllık gayrisafi yurtiçi hasılanın 1.5-2 katına ulaşan kamu borçlarının gelecek kuşakların narin omuzlarına yüklenmesinin ahlaki depremi.