Bugün önümüzdeki dönemde karşılaşabileceğimiz Suriye senaryolarını yazacaktım... Vazgeçtim. Beşar Esad'ın diyarında katliamlar istikrarlı bir şekilde devam ettiğine göre, acelesi yok.
Yunanistan'da kader seçimlerine bir hafta kala "Manzara-i umumi"yi yazacaktım. Ve Avrupalı aydınların yayınladıkları ve birine benim de imza verdiğim demokrasinin beşiğinde demokrasiye saygı gösterilmesi çağrılarını anlatacaktım. Vazgeçtim. Nasıl olsa önümüzdeki haftaya kalabilir.
Fransa'da eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin bir zamanlar sağ kolu olan ve soykırımın tanınması girişimleriyle Türkiye'de de "Ünlenen" (!) Patrik Deveciyan'ın bir yakın çalışma arkadaşına yazdırdığı kitapla eski patronunu nasıl sattığını ele alacaktım. "Adam sen de" dedim, "Onun da ivediliği yok..."
Çünkü, benim için hiçbir şey şu sıralar minik sarmandan daha önemli değil.
***
İki hafta kadar önce bir gece yarısı okumaya dalmışken salon camında önce bir tıkırtı, sonra da miyavlama ile sızlanma arası bir ses duydum. Açtım. Aman Allahım; bu kadar güzel bir canlı olabilir mi... Birkaç günlük bir kedi yavrusu. Koyu sarı tüyleri, dünyaya gelir gelmez terk edilmiş olma hüznünün sindiği yemyeşil gözleri ile karşımda duruyor.
Hemen içeri aldım. Besledim. Su verdim. Ve ailecek evlat edindik tabii.
***
Sanırım daha önce yazdım; çevremiz bir mini hayvanat bahçesi gibi.
Evin içinde iki köpeğimiz (İskoç terrier ve çuvava) ile her gece Abdullah Uyanık ve saz arkadaşlarından "Urfa'nın bedenleri" türküsünü dinlemeden uyumayan bir cennet papağanımız var.
Bahçemizde kaplumbağalar, kirpiler, sayıları 6-12 arasında değişen (Evlatlık verdikçe azalıyor, doğdukça artıyor) kediler ve de irili-ufaklı yüzlerce kuş...
Sitemizin yeşil alanında ise bir ara 10'u bulan ama kısırlaştırdıktan ve bir bölümüne yuva bulduktan sonra 4'e inen köpek. 4'ü de kurt kırması.
Ah, unutmadan; hafta başında bir sabah yine dünya güzeli bir köpek yavrusu buldum bahçemizde. Hayvanseveriz ya; birileri getirip bırakmıştı. O da geniş aileye eklendi.
Sitedeki tüm evler imarethane gibi çalışıyor, gün boyunca kedilere, köpeklere ve diğer hayvanlara yemek hazırlıyor.
***
İşte böyle bir ortamda aramıza katıldı minnacık sarman.
Geceleri korunaklı kış bahçemizde uyuyor, gündüzleri bahçede hoplayıp zıplıyor, ağaçlara tırmanıyordu.
Dört gün önce hanım aradı;
"Sarman ölüyor..."
Oturduğum yerde başımın döndüğünü hissettim.
Dünyada henüz çok yeni ya; korku nedir bilmiyor.
Sen git, o koskoca köpeklerle oynamaya kalk. Öyle pençeler atmışlar ki, kan gölünün ortasında kalmış.
Hanım, "Veterinere nasıl yetiştirdiğimi bilmiyorum" dedi. Akciğeri yırtılmış. Veteriner, "Kurtulması çok zor ama bir deneyelim" demiş.
Dört gündür, neredeyse saat başı hanımı arayıp "Sarmanımız nasıl" diye sordum. O da saat başı veterineri arayıp aynı soruyu tekrarlayıp durdu, sonra da aldığı cevabı bana aktardı.
***
Bu yazıyı hazırlarken hanımdan bir telefon daha:
"Gözümüz aydın, Sarmanımız kefeni yırtmış..."
Dünyalar benim oldu.
"Ama" demiş veteriner, "Bir-iki gün daha kalıp kendini toparlasın..."
İple çekeceğim dönüşünü...
***
Ne Suriye, ne Yunanistan, ne dünya ve yurt halinden diğer yansımalar... Hepsini bir yana bırakıp minik Sarmanımız için dertlenmekte haksız mıyım?