Geçen Kasım'da yağmurlu bir akşam uçağımız Nice Havaalanı'na inerken apronun bir köşesinde duran ışıkları söndürülmüş uçağın hüzünlü hali dikkatimi çekti. Gövdesinde "Yunanistan Cumhuriyeti" yazıyordu.
Cannes'daki G-20 zirvesine katılan Başbakan Erdoğan'a eşlik ediyorduk. Yunanistan, G-20 grubunda yoktu ama Başbakan Yorgo Papandreu, Cannes'daydı. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından çağrılmıştı. Kulağının çekilmesi için.
Çünkü Papandreu, "Troyka" (IMF, Avrupa Merkez Bankası, AB Komisyonu) tarafından hazırlanan "Yunanistan'a ikinci yardım paketi" için demokrasinin en temel kuralını uygulamaya kalkmıştı: "Halka sormak" ya da "Halkın onayını almak". Erken seçim yerine referandum seçeneğinde karar kılmıştı. Tarih de belirlemişti: 2 Ocak 2012.
"Bu ne cüret!" diye çıkıştı Merkel-Sarkozy ikilisi Cannes'da Papandreu'ya, "Halka falan danışmak yok! Parlamentodan geçireceksin, o kadar!"
Evet, "O kadar"dı ama o kadar da kolay değildi. Parlamentodaki PASOK grubunda isyan çıktı. Papandreu hükümetin istifasını vermek zorunda kaldı. Daha geniş tabanlı hükümet kurulabilmesi, böylece "Paket"in sorumluluğuna diğer partilerin, en azından ana muhalefet Yeni Demokrasi'nin de ortak olabilmesi için.
Ardından PASOK Genel Başkanlığı'ndan da istifa etti...
***
Sonrası o kadar yakın bir tarih ki...
Troyka'nın "Paket"i aslında acı mı acı bir reçeteydi: Ücretlerin yüzde 40 düşürülmesi, vergilerin ve kamu hizmetlerinin fiyatlarının artırılması, devlet kadrolarının 150 bin kişi küçültülmesi, işten çıkarmanın kolaylaştırılması...
Reçetedeki ilaçları içtikçe hastanın durumu daha da kötüye gidiyordu.
Bir teknokratın başbakanlığında kurulan geniş tabanlı hükümet bile bu kadar ağır yükü kaldıramadı ve demokrasinin en temel kuralını işletmeye karar verdi: "Halka danışmak". Bu kez referandum yerine erken seçim. Tarih de belirlendi: 6 Mayıs 2012.
Sandıktan öyle bir parlamento çıktı ki, dağlara taşlara... Yeni Demokrasi çöktü, PASOK çöktü, sağ ve sol radikaller yükseldi... Faşist parti bile oy patlaması yaptı...
Böyle bir tablodan hükümet kurulabilir mi? Mümkün değil. Ve daha yeni milletvekilleri yemin bile etmeden tekrar erken seçim kararı alındı.
Şimdi komşu 17 Haziran'da yeniden sandığa gidiyor. Ülkenin yönetimi bir aylığına tümüyle teknokratlardan ve bürokratlardan kurulu hükümete emanet edildi.
Manzara-ı umumiye de şöyle: Bir tarafta Troyka'nın "Paket"inin uygulanmasını isteyenler var. Yeni Demokrasi, PASOK gibi. Onlara "Memorandumcu" deniyor. Yani AB'den gelen "Ültimatom"a boyun eğenler. Öbür tarafta ise "Paket"in yeniden müzakere edilmesini isteyenler de var, yırtılıp çöp kutusuna gönderilmesini isteyenler de. Onlara da "Anti-memorandumcu" deniyor.
Ve bu iki blok arasındaki amansız mücadele 17 Haziran'ı erken seçim olmaktan çıkarıp referanduma dönüştürüyor: Ya "Paket"i destekleyenlere oy verecek Komşu, ya da "Paket"i reddedenlere.
Ne oldu? Papandreu'yu 2 Ocak'ta referanduma gitmek istediği için "Niye durduk yerde iki ay zaman kaybettiriyorsun" diye fırçalayan AB, şimdi referandumdan farksız seçim üstüne seçim kararları alınmasını, "Paket"in kotarılmasından bu yana 6 ayın boşu boşuna geçmesini dehşetle izlemekten başka bir şey yapamıyor.
Papandreu'nun sorunu tek referandumla çözme kararının ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı ama ne fayda...