Yine bir "Siz bu satırları okurken biz..." yazısı. Yine yolumuz uzun: Çin. Evet, siz bu satırları okurken Başbakan Erdoğan'la Çin gezimizin ilk durağı Urumçi'ye varmış olacağız.
Bu, benim ikinci Çin gezim. İlk 7 yıl önce, 1-5 Şubat 2005 arasında dönemin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile ziyaret etmiştim. Gül, Cumhurbaşkanı olunca, 2009 Haziran'ında Çin'e ikinci kez gitti.
Bu, Başbakan Erdoğan'ın da ikinci Çin gezisi oluyor. İlk kez 3 Kasım 2002 seçimlerinden iki ay sonra, 2003 başında gitmişti. AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla.
Ve Çin Seddi'nde bir rekor kırmıştı: Set boyunca 300 metre yürüyüp 900 rakımlı kulesine kadar çıkmıştı. O güne kadar Pekin'e yolu düşen Türk liderlerin ve bakanların hiçbiri Çin Seddi'nde bu kadar yükseğe tırmanamamıştı.
Kendisine ulaşmak için nefes nefese kalan gazetecileri görünce "Sigara"ya karşı ilk golünü atmıştı: "Tavsiye ederim, sigarayı bir kenara koyarsanız, bu kadar yorulmazsınız."
Gerçi ben de Gül, eşi Hayrünnisa Hanım ve Dışişleri mensupları ile Çin Seddi'ni ziyaret ettim ama Erdoğan'ın çıktığı kulenin yarı yoluna kadar gidebildim.
2005 Şubat'ındaki o gezimizde Ahmet Davutoğlu da vardı; Dışişleri Başdanışmanı sıfatıyla. Şimdi Dışişleri Bakanı olarak gezimize katılıyor.
***
Madem konu ilk gezilerden ve anılardan açıldı; 2005 Şubat'ında Şanghay'dan gönderdiğim yazıdan bir bölüm aktarayım:
"
Biz 15 yıl boyunca sadece konuşup birbirimizle didişirken, başkaları durmadan çalıştı. Farkı görüyorsunuz...
Gül, Şanghay'daki Pu Dong kalkınma bölgesi turundan sonra izlenimlerini böyle özetledi. İç çekerek.
Pu Dong 15 yıl önce bir bataklıktı. 2.8 milyon kişiye iş sağlıyor, dünyanın en büyük 500 şirketinden 200'ü burasını Asya operasyonlarının merkezi yaptı. 150 kilometrekarelik alan Çin'in milli gelirine yılda 20 milyar dolar katkıda bulunuyor.
Gerçekten çok etkileyici olan bu başarının sırrı ne? Aslında çok basit: Doğru adamların doğru işler yapmaları. Yani, iyi ve istikrarlı bir yönetim, düzgün ve hızlı karar, sıfır bürokrasi.
1950'lerde Japonya ile eşit koşullardaydık, 1960'larda Güney Kore ile, 1970'lerde Singapur ile, 1980'lerde Tayland ile 1990'larda Çin ile...
Bugün hepsi önümüzde. Bazıları kim bilir kaç tur bindirdi. Enerjimizi, birikimimizi boşa harcamaya devam edersek, hiç kuşkunuz olmasın, bu listeye yakında yeni ülkeler eklenecek. Vietnam, Filipinler gibi..."
***
Hayır, aradan geçen 7 yılda listeye yeni ülkeler eklenmedi. Hatta önümüzdekilerin bir bölümünü, örneğin Tayland'ı geçtik.
Çünkü 7 yılın pek çoğunda "Enerjimizi ve birikimimizi iyi değerlendirdik".
O kadar ki, G20 grubunda büyüme hızında ikinciyiz.
Birinci, kıl payıyla Çin. Ev sahibimiz.
Ve Çin'i 27 yıl aradan sonra Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla ziyaret eden Erdoğan, muhataplarıyla eşit koşullarda masaya oturacak.
Büyüme hızında belki biraz önümüzdeler ama kişi başına düşen milli gelirde Türkiye fersah fersah ilerde.
Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde de, insan haklarında da, sivil toplumun örgütlenmesinde de, Çin'in açık ara önündeyiz.
***
Bir ayrıntı: Kimilerinin "İlginç", kimilerinin ise "Kritik" dediği bir dönemde Çin'i ziyaret ediyoruz; Pekin'de kapalı kapılar ardında müthiş bir iktidar mücadelesinin yaşandığı söylentileri dallanıp budaklandı.
İddiaların doğruluk derecesini bizzat test edeceğim: Resmi görüşmelerin ardından çekilecek anı fotoğraflarını dikkatle inceleyeceğim; bakalım çerçevenin dışında kalanlar olacak mı?