Son durum dedikleri curcuna üstüne konuşulurken, her işte bir hayır olduğu sözümüzü hatırlattım kaygılı dostlara. İtiraz geldi:
"Boş laftır. Bize komşu ailedeki üç delikanlının üçü de serseri. Kadın kumarbaz. Borç içindeler. Adam kalp hastası. Efkârdan kendine bakmıyor, içiyor. Hem rakı, hem sigara. Dün ağlaşıyorlardı. Babaya bir de kanser teşhisi konulmuş. Hadi bakalım, yaz bir senaryo. Ne hayır olabilir bunda?"
Yazdım:
Haberin şokuyla adam tiryakiliklerden sıyrılıp kendine bakıyor, özenli tedaviyle kanseri de yeniyor. Karısı kumarı bırakıyor. Oğullar işe giriyor. Bellerini doğrultup düze çıkıyorlar...
Doğada da görülür. Hava puslu, nemli, kurşun gibi ağırdır. Bir fırtına patlar, geçip gider. Bakarsınız pırıl pırıl olmuştur ortalık.
Şimdilerde pek ağza alınmayan diyalektik bir zamanlar entel çevrelerin modasıydı. O da der ki bir etkinin yol açtığı tepki daha ileri bir sentez yaratabilir.
Örnek mi istiyorsunuz? Yakın tarihimizde âlâsı var.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında yenik imparatorluk kalıntımız sırtlan iştahlı muzaffer devletler için kolay avdı. Teslim olmuş İstanbul ile paslaşarak usulünce kemirebilirlerdi ülkenin "işe yarar" her yerini.
Acele edip Yunan ordusunu saldırttılar Batı Anadolu'ya.
"Sürpriz" sonuç: Gelen tepkiyi Mustafa Kemal'in dâhice yönetmesiyle dipdiri Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Entel çevrelerimizin bir başka modası da derin Batı'nın üstün gücüyle baş edilemeyeceği inancıdır. Hem her taşın altında onun parmağı aranır, hem de söz konusu organın hiçbir engelle karşılaşmadan her yere girip çıkabileceği düşünülür.
Oysa emperyalizmin Anadolu fiyaskosu nadir bir olay değildir. İngiltere ve Fransa daha sonra da kaç kere baltayı taşa vurdu. Örneğin Süveyş'i işgale kalkıp Amerika'nın höt demesiyle geri döndüler süklüm püklüm.
Ya Amerika'nın derin devlet aklına uydukça çuvallamaları? Batista faşizmini geri getirmek için Küba'ya, rehine kurtarmak için İran'a, Asya egemenliği için Vietnam'a saldırmadı mı? Her serüven yüzüne gözüne bulaştı. Günümüzde de Irak ve Afganistan'daki durum gözler önünde.
Diyeceğim, "Aman karşımızda iyi saatte olsunlar var, çarpılırız" diye elimiz ayağımız kesilmesin. Tezgâhların gerisinde -hadi şaşkın ördek demeyeyim- şaşı kartallar var.
Bir iki gagalama daha denenebilir. Ama göreceksiniz, baharda Türkiye yoluna salimen devam etmekte olacak. Açık havada.