Göz göze, diz dize, el ele, yanak yanağa, dudak dudağa yaşamak hayatın hoş tadıdır. Ama biz gırtlak gırtlağa yaşıyoruz.
Kavgaya karşı değilim. Gereğinde dövüşmeli insan. Ne için dövüştüğünü bilerek, gerçekten saldırıya uğramış bir değeri savunarak... Bizdeki "aydın" modası ise niyet okumaya dayalı karamsarlıktan kaynaklanan keçi dövüşü.
İki gece önce Aykırı Sorular programında Zülfü Livaneli'yi dinledim. Genellikle güzellikler yaratan sanatçı yazarımız "Laiklik elden gitti, öldük, bittik" korosuna katılmış görünüyordu. Sonra şunu da ekledi:
"Konserlerimin dinleyicileri arasındaki pek çok başörtülü kızımız coşkuyla alkışlıyor, 'Karlı Kayın Ormanında' şarkımı söylüyor."
Livaneli konserinde başörtülü kız kalabalığı Nâzım'ın dizelerini coşkuyla terennüm ediyorsa, niçin laik düzenin yasını tutalım?
***
Otomatik karamsarlık hastalığımızın mikrobu "
karşı taraf" saydığımız bir güç karşısında kendimizi yenik hissedince hemen havlu atma huyumuz. İstisnaları görünce insan bunun yanlışlığını daha iyi anlıyor.
İshak Alaton'un biyografisini ve onun devamı olan "
Lüzumsuz Adam" kitabını üç günde okudum. Dün gece bitirdiğimde iki duygu tsunami gibiydi kafamda: ona hayranlık ve toplumumuz adına utanç.
İshak Beyin babası Yahudi ama dinle ilgisi yok. Türk milliyetçisi gibi bir adam. Mustafa Kemal tutkunu. Osmanlıca uzmanı. Oğluna İzak değil İshak adını veriyor, kızını da Refika diye annemin adaşı yapıyor. CHP üyesi. Halkevinde parasız Fransızca öğretmeni.
Küçük dükkânında iplik ticareti yaparken Varlık Vergisi diye ondan 16 bin lira isteniyor. O kadar parası yok. Nereden bulup buluşturacağını düşünürken ikinci bir vergi dairesi 64 bin istiyor. Aynı adla iki vergi talebine itiraz edince aldığı cevap "
İkisini de ödeyeceksin".
Öyle bir para bulunamayınca adamı alıp götürüyorlar. Eve haciz geliyor. İki yataktan başka her şey orada haraç mezat satılıyor. Kış ortasında soba bile gidip elektrikler kesilince çoluk çocuk soğuktan titreyerek, mum ışığında, yer sofrasında peynir ekmek yiyorlar. Bütün bir yıl Aşkale'de taş kıran baba ruhen yıkılıyor. Kendini toparlayamıyor bir daha.
Ama oğlu İshak yediği bir sürü başka darbeye karşın ülkeye küsmüyor. İsveç'e gidip üç yıl fabrika işçiliği yaparak kazandığı parayla ve sağlam bir ortakla Türkiye'de örnek bir üretim odağı kuruyor.
Hep Marx insancıllığı ile piyasa ekonomisinin dinamizminin nasıl bağdaştırılacağı düşünülür. İshak Bey İsveç'te kaptığı sol yaklaşım virüsünü kendi işyerlerine taşımış, o yüzden komünist diye sorguya da çekilmiş. Ama hâlâ somut sosyal demokrasi savunucusu; havlu atmamış.
Kimse de atmasın.