Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

'Bu dünyanın vicdanı yok mu?'

IŞİD'in Kürtlerin yaşadığı Kobani'ye saldırmasıyla Suriye sınırımızda ikinci göç dalgasına ve yeni bir insanlık dramına tanık olduk.
Dün, o dramın yaşandığı Ş.Urfa'nın Suruç ilçesine birkaç kilometre uzaklıktaki Kobani sınırındaydım.
Kobani, elimi uzatsam değecek kadar yakınımda. Çevresi terör örgütü IŞİD'ce kuşatılmış ama şehir sessiz.
Bu sessizlik savaş alanında olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Her an silahlar patlayabilir.
Suriye sınırında Kamışlı gibi birçok yerleşim biriminin yakınlığını biliyordum ama Kobani'nin bu kadar yakın olması şaşırtıyor beni.
Bir adım sonrası Kobani.
Bir süre, Türkiye'ye gelip geri dönen Suriyeli Kürtlerin yürüyerek sınırı geçişlerini izliyorum.
Sınırın bu yakası Kobani'den daha hareketli.
İlk günlerde HDP'lilerle polis arasındaki gerginliğin yaşandığı yer burası. Otobüs ve özel araçlarıyla gelen kalabalık bir HDP'li grup sınırda bekliyor.
Polis ve asker de öyle.
Sanki her an gerginlik yaşanacakmış gibi kötü bir hava var. Niye böyle bir hava var doğrusu anlamış değilim. Bir insanlık dramına karşı bile ortak hareket etmeyi başaramıyoruz. HDP'lilerin arasına girip soruyorum: "Ne bekliyorsunuz? Durum ne?"
Beytüşşebap Belediye Başkanı cevap veriyor: "Moral için buradayız ama kaygıyla bekliyoruz."
Onu anlıyorum da asıl merak ettiğim taşlı sopalı, gazlı- sulu o görüntüler...
Onu sorduğumda belediye başkanı güvenlik güçlerini suçluyor ve bilinen o iddiayı tekrarlıyor: "Türkiye IŞİD'e destek veriyor. Sorun bu."
Duyumlar üzerine öğrendiklerini sıralıyor. Ama ortada ne siyasi bir bakış açısı var, ne de somut delil.
Oradan uzaklaşıp HDP'li milletvekili ve yöneticilerin yanına gidiyorum. Ertuğrul Kürkçü, Meral Beştaş ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Fırat Anlı ile görüşüyorum.
Ayaküstü de olsa Fırat Anlı'ya bu gerginliği ve IŞİD'in önce Erbil'e sonra da Kobani'ye yönelmesinin Kürt siyasi aktörler açısından bir anlamı olup olmadığını soruyorum. Anlı kısa bir cevap veriyor:
"Günlük siyasi söylemlere bakmayın. Bu projenin arka planında nasıl bir hesap olduğu biliniyor."
Bu coğrafyada sık sık yaşanan insanlık dramlarının nedeni de bu küresel siyasi hesap. Sınır boyundaki toplanma merkezlerinde bu çirkin hesabın kurbanı olan onlarca yüzle karşılaşıyoruz.
Kobani'den biraz ileride Yumurtalık'ta giriş kapısı ve toplanma merkezi var. Burada AFAD'ın koordinatörlüğünde ilk kayıtlar ve sağlık kontrolleri yapılıyor.
Toz toprak içinde o alana gidiyoruz. Bir yanda canlı yayın araçları, bir yanda AFAD Koordinasyon TIR'ı bir yanda da BM Mülteci Örgütü'nün araçları var.
Tam ortalarında ise çocuklar ve kadınların hatta bebeklerin ağırlıkta olduğu mülteci Kürtler. O manzarayı her gün izlemekle görmek farklı şey. Birkaç parça eşya ve hayvanlarıyla sınıra dayanan bu insanların yüzlerindeki acı ve çaresizlik insanı sarsıyor.
Konuştuğum sürece gözyaşları sel gibi akan üç kadından birinin feryadı "Çağdaş Dünya"ya isyandı: "Bu kırımı, bu zulmü bu dünyanın devletleri görmüyor mu? Bu devletlerde vicdan yok mu?"
BM'nin ekibi var ama gıda ve ilaç yardımı dışında bir şey yaptıkları yok. Bu yüzden onlara kucak açan Türkiye'nin yaptıklarının ne anlama geldiğini hepsi iyi biliyor ve hakkını veriyor.
AFAD'ın çok kısa sürede 140 bini aşan mülteciyi karşılaması, sağlık, yiyecek ve barınma hizmeti sunması gerçekten büyük başarı. İyi ki böyle bir kurum var. AFAD Başkanı Fuat Oktay ve ekibini kutluyorum.
Tabii yardımseverler de övgüyü hak ediyor.
Türkiye'nin her yanından destek var.
Bu ani mülteci akınının "sorunsuz" çözülmesini sağlayan bir şey de, bu coğrafyayı ayıran sınırların "suni" olması... Yani Kobani ile Suruç aslında akraba. Bu nedenle gelenler yerleşme diye bir sorun yaşamamış. Büyük çoğunluğu akrabalarının yanına yerleşmiş.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA