İçeride ve dışarıda IŞİD üzerinden Türkiye'ye yönelik bir algı operasyonu yürütüldüğü çok açık. Bunu neden yaptıkları da belli. Arap Baharı'nın ilk günlerinden bu yana doğru bir yerde duran Türkiye'nin etkinliğini kırmak.
O zaman ABD hatta AB de benzer bir yerde duruyordu. Ancak ne zaman ki, İhvan hareketi, Mısır'da iktidar oldu ve bölgede sivil güçler öne çıkmaya başladı Batı'nın tavrı da değişti.
Arap Baharı sürecinin Suriye'de kilitlenmesinin nedeni buydu. O günlerde Türkiye'nin önerileri yerine getirilseydi ne o kadar insan ölür, ne böylesine derin bir mülteci sorunu yaşanır ne de bugün bölgeyi tehdit eden IŞİD terörü bu noktaya gelirdi.
Peki, Batı neden böyle bir tercih yaptı? Amerika'daki Neocon ağırlıklı ve İsrail çıkarlarını öne çıkaran yapı, bölgede demokrasinin yerleşmesini istemedi, bunu tehlike olarak gördü. Bu yaklaşım Körfez ülkelerinin de işine geldi. Türkiye'nin dış politikasında etkin olan uzmanlardan biri şöyle diyordu:
"Başlangıçta Amerikalılar Türkiye'yle çalıştı ve Mısır devriminde doğru yerde durdular. Ama sonra bölgedeki değişimi tehlikeli görmeye başladılar. Demokrasi olursa her yerde hemen hemen Türkiye'ye yakın gruplar iktidara gelecekti. Bu şekilde demokratikleşen ülkelerin İsrail'le ilişkilerini iyi tutması mümkün değil, çünkü halka bakacaklar. Mursi şimdi Mısır'da olsa İsrail bugün Gazze savaşında olduğu gibi Mısır'ı kullanabilir miydi? Aynı şey diğer ülkeler için de geçerli. ABD'deki o yapı ve AB'nin önde gelen ülkeleri demokrasidense İsrail'in çıkarlarını koruyacak yarım otoriter bir Ortadoğu'yu tercih etti."
Bugün bölgeyi terörize eden IŞİD aslında bu tercihin bir ürünü. Bölgede demokrasi yolunun açılmasına izin verilmediği için IŞİD gibi yapılar ortaya çıktı. Bölgedeki uygulamalar nedeniyle sosyolojik bir taban da vardı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kuzey Kıbrıs dönüşünde bölgedeki sosyolojik tabanla ilgili şu çarpıcı tespiti yapıyordu: "Irak- Suriye hattında 22 milyon Sünni var. Lübnan'ı da koyarsak 25'e yakın. Irak'ta Maliki, Suriye'de Esad, Lübnan'da ise Hizbullah var. 25 milyonluk kuşakta Sünniler çoğunlukta. Ama Sünniler ne Suriye'de ne Irak'ta hatta Lübnan'da sistemde etkili değil, dışlanmış durumda, orduları yok. Biz onları dışlamamak için Tarık Haşimi'yi, Nuceyfi'yi Bağdat'ı tutmaya çalıştık. Suriye rejimini ılımlı bir reforma yöneltmeye çalıştık. Şimdi Amerikalılar Maliki ve Esad konusunda uyarılarımızı dinlememiş olmanın sonuçlarını gördüler."
Ancak ABD gerçeği görse de hâlâ durum çok karışık ve kritik. IŞİD üzerinden Ortadoğu'da yeni bir süreç başlıyor ve nereye gideceği de bilinmiyor. Her an ABD etrafında oluşacak ülkeler ittifakıyla havadan bombalama başlayabilir.
Hedefi IŞİD olsa da etki alanı ve sonuçları kestirilemiyor. Bundan en çok etkilenen de bölgede yaşayan Kürtler ve Türkiye olacak. Bu açıdan Türkiye, Irak Kürdistanı, Rojava ve PKK ilişkilerinin çözüm sürecinin ruhuna uygun yürütülmesi gerekiyor.
Çünkü IŞİD operasyonu Ortadoğu'yu dizayn etmenin bir parçası ve hedefi de belli. Hürhaber yazarı İlhami Işık, IŞİD'in rotasını Erbil'e çevirmesine dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
"Başkan Obama'nın IŞİD'e karşı açıkladığı, stratejisi olmayan sadece güvenliği önceleyen dört aşaması da askeri ve istihbarata dayanan planının, arka yüzünde hedeflenen büyük oyunu görmemek saflık olur inancındayım."
Bu noktada ister istemez şu soru akla takılıyor: Acaba 100 yıl önce bu coğrafyayı bölüp parçalayanların asıl niyeti Türk- Kürt ittifakını engellemek mi?