AB Bakanı Volkan Bozkır'ın iki günlük Portekiz gezisi ağırlıkla siyasi görüşmelerle geçti. Yeni bakanın ilk gezisiydi ve Portekiz Başbakanı Pedro Passos Coelho ve Dışişleri Bakanı Rui Machete dahil çok üst düzey bir karşılama yapıldı.
AB'yle fasıl açma ya da kapama diye nitelendirdiğimiz bir müzakere süreci yürüyor. Türkiye de içeride ve dışarıda bu sürecin kendisine yüklediği görevleri büyük oranda yapmaya çalışıyor.
Ama buna rağmen iyi gitmediği de biliniyor. Kimi Almanya gibi Kıbrıs meselesinin arkasına sığınıyor, kimi açık açık "Bu kadar nüfusla Türkiye başımıza dert olur" diyor.
Şimdi buna bir de "serbest ticaret" anlaşması ekleniyor. Ekonomiyle ilgili olduğu için siyasi kriterleri bile gölgede bırakabilir. Türkiye son iki-üç yıldır aktif olarak AB'nin Güney Kore veya ABD gibi üçüncü ülkelerle yapacağı serbest ticaret anlaşmasıyla uğraşıyor.
Uğraşmak zorunda çünkü bu anlaşmalar arka arkaya imzalanırsa Türkiye büyük zarara uğrayacak. Nedeni de şu; Eğer AB, ABD'yle bir serbest ticaret anlaşması imzalarsa Türkiye piyasalarını ABD mallarına gümrüksüz açmak zorunda. Bunun ciddi bir ekonomik kayıp yaratacağı çok açık.
Portekiz gezisinde bu konu AB Bakanı Volkan Bozkır'a soruldu. Bozkır, 90'lı yıllarda imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasının Türkiye'deki sanayinin gelişmesine çok katkı sunduğunu, rekabet getirdiğini ve bugün AB'ye yapılan ihracatı derinden etkilediğini söylüyor ve ekliyor.
"Keşke o zaman bir madde ekleselerdi; AB, bir ülkeyle serbest ticaret anlaşması imzaladığında bu Türkiye'ye otomatik uygulanacaktır diye... Güney Kore'yle yaptılar. Güney Kore iyi niyetle davrandı ve bize destek oldu. Şimdi ABD'yle yapılması bekleniyor. Biz itiraz ediyoruz. Çünkü Türkiye piyasalarını ABD'ye korumasız açma lüksü yoktur. Uyarılarımıza rağmen bu anlaşma gerçekleşirse biz de Gümrük Birliği'ni durdurmak zorunda kalırız."
Türkiye adına ilk kez dile getirilen bu argümanın AB kulislerinde nasıl karşılanacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İlk desteğin Portekiz'den gelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Lizbon limanını Türkler yapıyor
Türkiye'nin, AB üyeliği sürecinde güçlü desteklere, Portekiz'in de istikrarlı büyüyen Türkiye ekonomisiyle kurulacak yeni ilişkilere ve yatırama ihtiyacı var.
Bu Portekiz için önemli... Çünkü Portekiz'in AB ülkeleri arasındaki ekonomik durumu pek parlak değil. Türkiye'yle ticaret hacmi de 1 milyar dolar civarında... Ama Türkiye'nin siyasi ve ekonomik açıdan bölgesinde etkin olması onlara umut veriyor.
Bunda tabii özel sektörün de katkısı var. Şu sıralarda Lizbon'da en çok konuşulan isim bir Türk yatırımcı; Mehmet Kutman. İstanbul'daki Galataport'un ilk ihalesine de giren Kutman, Lizbon'un en önemli Kruvazör gemi liman ihalesini 22 milyon euroya almış... Bu satın alma Türkiye'ye sempatiyi de bir hayli arttırmış...
Bu sempatide İstanbul etkisinden de söz etmek gerekiyor. Lizbon şehir olarak biraz da olsa İstanbul'a benzetiliyor. İçinden deniz değilse bile deniz benzeri bir nehir geçip okyanusa dökülüyor. Köprüleriyle de İstanbul'u çağrıştırıyor. Gezi rehberimizin şu tespiti ilginç:
"Lizbon'da, hatta Portekiz de diyebilirim, özel bir İstanbul sevgisi var. Burada yaşayan genç yaşlı fark etmez büyük çoğunluk İstanbul'u görmüştür. İstanbul'un Portekizlilerde özel bir yeri var. Ben Portekiz hükümetinin Türkiye'nin AB sürecine desteğinde bunun çok etkisi olduğuna inanıyorum..."
Sadece İstanbul mu? Anadolu'nun her yanı başka bir değer... Elimizdeki değerlerin değerini bilsek çok daha farklı bir yerde oluruz.