Siyaset ürütemeyenlerin nasıl bahane ürettiğini en azından 90'lardan bu yana siyaseti izleyenler yakından biliyor. Ne zaman oy kaybetseler suçu ya halkta buluyorlar ya da kendilerine benzeyen partilerin farklı aday çıkarmasında...
Halkın bir kilo pirince, bir torba kömüre oy satmasından tutun da akla hayale gelmeyen her şey söylendi. Baktılar bu tutmadı bu kez de açık açık halkı suçladılar. "Bidon kafa" dediler, "Göbeğini kaşıyan adam" dediler ama en akıl almazını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu söyledi: "Halk akıl tutulması yaşıyor..."
Her seçim yenilgisine bir gerekçe bulmakta en becerikli olan da CHP. Bu alışkanlığını da CHP'ye farklı siyasi görüşlerden gelip partili olanlar da kısa sürede içselleştiriyor. CHP'nin böyle bir özelliği var, içine aldığını kendine benzetiyor. Bunun son örneği çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu. Başlangıçta değilse bile İhsanoğlu şimdi bire bir CHP'nin siyaset diliyle konuşuyor. Toplumsal sorunlara yaklaşımı, dış politikaya bakışı da tam bir CHP'li gibi.
Özellikle seçim kampanyasının son günlerinde sık sık seçimin eşitsiz olduğundan, Başbakan Erdoğan'ın devlet olanaklarını kullanmasından, daha çok para toplama ihtimalinden söz etmesi ve yakınması da CHP'lileştiğinin işareti.
Bunun yenilgiye bahane aramaktan öte bir anlamı yok. Seçim tarihimizde böyle bahanelere sığınmadan seçim kazanan çok sayıda siyasi parti var. Ayrıca İhsanoğlu sık sık "Ben herkesin adayıyım" diyerek arkasındaki 14 partiyi işaret ediyor ve onunla övünüyor. Az değil 14 parti...
Peki o 14 parti neden doğru dürüst bir kampanya yürütmüyor? Bırakın para bulmayı, binalarına afiş assalar bile yeterdi. Bunu bile beceremedikleri için Başbakan Erdoğan'ın seçim kampanyasını yürüten Arter Reklam'ın Başkanı Erol Olçak, Akif Beki'nin programında şöyle diyor:
"İhsanoğlu'nu destekleyen 14 partiden 7'sinin ülkenin 50'yi aşkın ilinde seçime katılma hakkı var. Oralarda seçime katılma hakkı varsa binaları ve örgütleri de var. Sadece bina sayısı 6 bin eder. Eğer iyi bir ekip çalışması olsaydı ve sadece o binalara İhsanoğlu afişleri asılsaydı önemli bir piar olurdu. Bizim gönüllülerimiz asıyor büyük oranda. Çalışmıyor ve strateji üretmiyorlarsa biz ne yapalım."
Arkasına 14 partiyi dizmek kolay ama çalıştırmak zor. Tabii ortada, onları harekete geçirecek, topluma da umut verecek siyasi vizyon olmayınca iş "bahanelere" kalıyor. Sadece HDP adayı Selahattin Demirtaş'ın gördüğü ilgiye, yarattığı farka bakmak bile o bahanelerin ne kadar gereksiz olduğunu gösteriyor.
Eski Türkiye'nin 'militan' medyası
Benzer bir durum medya için de geçerli. Her seçim döneminde medyanın önemli bir kesimi eski Türkiye siyasetinin yanında yer almasına rağmen tam tersi bir algı yaratmayı da beceriyorlar. A Haber'in yaptığı bir çalışmaya göre, cemaat medyasını da eklediğinizde Ekmeleddin İhsanoğlu'na medyanın yüzde 65'i destek veriyor. Bir kısmı "tarafsız" görünerek bir kısmı da adeta bir parti gibi karşı saldırıya geçerek...
Bu durum, öyle bir noktaya vardı ki bir dönem geleneksel merkez medyanın amiral gemisi Hürriyet'in tepelerinde bulunan işadamı Mehmet Ali Yalçındağ'ı bile isyan ettirdi. Aydın Doğan'ın damadı Yalçındağ bu durumu şöyle açıklıyor:
"Bence hiçbir medya grubunun iktidara dur demek gibi rolü olamaz. Türkiye'de muhalefet işlevini yapamadığı zaman gazete yazarları muhalefet yapıyor. Bu doğru değil. Ben onaylamıyorum. Bunun adı ne gazetecilik ne de yayıncılıktır."
Daha seçimin ilk günlerinde ayaküstü sohbet ettiğim Yalçındağ'ın seçim öngörüsü de araştırma sonuçlarıyla örtüşüyor.