Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Erdoğan'ın, Başbakan ve AK Parti genel başkanı olarak son İstanbul mitingi Maltepe sahilinde yeni açılan devasa meydanda yapıldı.
O meydanı doldurmak kolay değildi... Üç saat önce o alana giden gazeteciler olarak o meydanın kolay kolay dolmayacağını konuştuk. Ancak saat 18'i gösterdiğinde inanılmaz bir kalabalık vardı ve hâlâ gelenler vardı. İster metrekareye düşen insan sayısı üzerinden, isterse kaç otobüs, kaç vapur devreye sokuldu üzerinden hesap yapın, sonuç değişmez.
Milyonlar veda değil vefa için oradaydı. Ve orada coşkulu bir topluluk vardı. Bu siyasetin başarısıydı. Toplumuyla kucaklaşan siyaset ve siyasetçi, meydanlardan korkmamalıydı.
Başbakan Erdoğan bunu başardığı için hâlâ meydanlara çıkabiliyordu. Mitingi birlikte izlediğim bir arkadaşım, o kalabalıklara bakarak şöyle diyordu: "Siyasete biraz saygısı olanlar bu meydanın verdiği mesajı almalı. Yenikapı nasıl 30 Mart'ın işaretini verdiyse, Maltepe Meydanı da 10 Ağustos'un işaretini verdi. Sonuç şimdiden belli..."
İşin belki de en can alıcı yanı burası... Bu yüzden 10 Ağustos akşamından itibaren AK Parti'de neler olacağından çok CHP- MHP ekseninden oluşan muhalefet cephesinde yaşanacak deprem konuşulacak.
Elbette AK Parti'de başbakanın ve genel başkanın kim olacağı merak edilecek ama şu gerçek ışığında... Türkiye yeni bir siyasi döneme giriyor. Cumhurbaşkanını halkın seçtiği siyasetin yeni merkezinin de cumhurbaşkanlığı makamı olduğu yeni bir dönem. Yüzde 50'nin üzerinde oy alacak bir cumhurbaşkanı -ki bana göre yüzde 54'ten az olmayacak- AK Parti'deki gelişmelerin de belirleyicisi olacak.
AK Parti'de başbakan ve genel başkan olacak isim de, bu gerçeği bilerek o makama gelecek. Bu nedenle AK Parti'de kırılma ve kaos bekleyenlerin hayal kırıklığı yaşaması kaçınılmaz.
Bu da siyaset ama kötü siyaset
Asıl kaos ve kırılma CHP ve MHP ekseninde buluşan muhalefet cephesinde yaşanacak... Şimdiden bunun ipuçlarını görmek mümkün. Çatı adayı etrafında çatırdama başladı bile... Siyaset üstü sunulmasına rağmen Gazze'den Suriyeli mültecilere kadar bir dizi konuda yaptığı "siyasi" açıklamalarıyla insanları şoke eden, umut veremeyen Ekmeleddin İhsanoğlu'nu, bırakın muhafazakârları CHP ve MHP seçmeni de benimseyemedi. Oy vereceklerin çoğu da kerhen ve sırf Erdoğan olmasın diye oy verecek. Bu da bir siyaset ama çok kötü bir siyaset...
O partilere oy verenler de bu gerçeği görüyor ve bu yüzden umutsuzlar.
Şimdi asıl soruya gelelim. 10 Ağustos seçimlerini de CHP-MHP aksı kaybederse ne olacak? Karşımızda 2002'den bu yana 8 seçimi kaybeden bir muhalefet var. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun da kaybedeceği 4'üncü seçimi olacak bu.
Başarısızlığı alışkanlık haline getiren ve ödül bekleyen bir muhalefetten söz ediyoruz. Şimdi bu muhalefet, dünyada örneği olmayan en milliyetçisinden en sosyalistine 11 partiyle Erdoğan'a karşı bir cephe oluşturdu.
Peki, bu cephe seçimi kaybeder ve toplam oylarından az oy alırlarsa fatura kime kesilecek? Bunun ölçüsü ne? Bırakın küçük partileri; CHP ve MHP, kendi toplam oylarından az oy alırsa ne olacak? Siyasi ahlakın gereği yapılacak mı?
Bence hem Kılıçdaroğlu, hem de Devlet Bahçeli şimdiden bu ölçüyü açıklamalı ve gereğini yapma taahhüdünde bulunmalı.
Çünkü siyaset sahnesinden adabıyla çekilmek de bir erdemdir.