A Haber'e 45 yayın durdurma cezası verilmesi daha çok tartışılacağa benziyor. Çünkü medya tarihinde böyle akıl dışı bir cezalandırma ilk kez gerçekleşiyor.
Peki, nasıl olur da Anayasa Mahkemesi Twitter konusunda "özgürlükçü" bir tavır alırken, Türkiye'nin iki önemli kurumu YSK ve RTÜK "medya özgürlüğü"ne yasakçı bir zihniyetle darbe vurabilir?
Daha önce de yazdım işin içinde "paralel yapı" parmağı olduğu çok açık. Ancak bu parmağı devreye sokanın Yüksek Seçim Kurulu değil RTÜK olduğu söyleniyor.
RTÜK'ü iyi bilen bir uzmanla konuştum.
Ona göre seçim yasaklarını YSK ve RTÜK ortak belirliyor. Ancak cezalara yol açan raporları hazırlayan kurum RTÜK.
RTÜK yönetimi ve uzmanları usta bir taktikle cezalarda oynadıkları rolü, kamuoyundan saklamış görünüyor.
Yüksek cezaya karşı çıkan herkesin ilk hedefinde YSK yer alıyor. Oysa YSK sadece uygulayıcı... RTÜK öneriyor, YSK uyguluyor.
Peki, bunu hükümet görmüyor mu?
Raporları hazırlatan, onaylayan RTÜK daire başkanları değil mi?
Konuştuğum uzmana göre ceza verilen kurumlar arasına TRT'nin girmesinde de kasıt var. Çünkü YSK kanununda TRT yok.
Sadece Özel televizyonlarla ilgili karar verebiliyor.
Ama bilinçli bir biçimde TRT'ye de ceza kesilerek hükümete karşı bir tavır alınıyor.
Şimdi herkesin merak ettiği şu; RTÜK'de yasak raporlarını hazırlatan, onları onaylayan uzmanlar ve daire başkanları kimin kadroları?
Hükümet medyaya konulan yasaklara karşı çıkıyor ama o karşı çıktığı yasakları koyan da kendi kadroları... Bu işte bir yanlışlık yok mu?