Günlerdir seçimde başarılı olmak için, siyasete, stratejiye, projeye değil, "paralel yapı"nın sosyal medyaya koyacağı tapelere, kasetlere umut bağlayanların nasıl bir acz içine düştüğünü izliyoruz.
25 Mart beklentisi tam da buydu. Bir kaset çıksa da seçimin seyri değişse diye adeta dua eder duruma düştü muhalefet.
Bu demokrasinin geleceği adına üzüntü verici ama yapacak fazla bir şey de yok.
Üretebildiğimiz muhalefet bu.
Bu yüzden şimdiden AK Parti'nin birinci parti çıkacağını onlar dahil herkes kabul ediyor. Hem de "iktidar en kötü dönemini yaşıyor" demelerine rağmen. Anlaşılan bu durum bir umutsuzluk yaratıyor ki daha ileri gidip seçim sonrası sandıklardan çıkan sonucun kabul edilemeyeceğini söyleyenler bile var. Bu açıdan sol aydınların bir kesimi işi darbeciliğe kadar vardırdı.
Tarihe kara bir leke olarak geçecek şu sözlere bakın. Söyleyen de "sosyalist bir aydın" olduğu bilinen Ömer Laçiner: "Eğer iktidar yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa demokrasi dışı yollarla mücadele edilir veya gerekir." Bu tespitin, darbecilerin söyleminden hiç farkı yok. Seçim öncesi açığa çıkan bu itiraf aslında seçim sonrası olabilecek olaylara da ışık tutuyor.
Bir bahaneyle olay çıkartmak isteyenler olacağı bir süredir siyaset kulislerinde konuşuluyor. Eğer sandığa inanıyorsanız bu söylentileri durdurmak için tüm partilerin şimdiden tavrını açıklamasında yarar var. Bu seçimden ne bekliyorsunuz? Bunu açıklayın. Birinci parti olacağınızı düşünüyorsanız çıkıp söyleyin. Hatta Başbakan Erdoğan'ın "birinci parti" iddiasına şimdiden meydan okuyun. Ama bunu şimdi yapmaz, seçim sonrası sonuçlara itiraz ederseniz kimseyi inandıramazsınız.
Sizin kazanmaya inancınız yoksa toplum size neden inansın.