Her seçim öncesinin klasik, "seçimlere hile karıştırılacak" tezi yine gündemde.
Biraz geriye dönüp baktım, 2009 ve 2011 seçimleri öncesinde de aynı şeyler söylenmiş. 12 Haziran seçimlerine birkaç gün kala CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, bir TV programında cebinden çıkardığı seçmen kâğıtlarını göstererek şöyle diyebiliyordu: "İşte bu seçmen kâğıtlarının hepsi bir adrese gönderilmiş. Oysa bu isimler orada oturmuyor."
İlginçtir, seçim öncesi gündeme gelen bu konu, nedense seçim olup bittikten sonra bir daha konuşulmuyor.
Elbette her seçimde sahtecilik yapmak isteyenler olabilir. Ancak her seçimin bir nabzı var ve siz de o nabzı seçim öncesi tutarak, gidişatın ne yönde olacağını görürsünüz. Bu 1950 seçimlerinden beri hiç değişmedi. Kamuoyu araştırma şirketlerinin yönlendirmesine rağmen, halkın tercihleriyle sandık sonuçları uyumlu oldu, Kimse de itiraz etmedi.
Ayrıca geçmişte nüfus sayımını bile doğru dürüst yapamayan bir devlet geçmişimiz vardı ama artık o da tarih oldu. Şimdi Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'yle kayıt dışı seçmen sayısı en aza indirilmiş durumda.
30 Mart seçimlerinde 52 milyonun biraz üzerinde bir seçmen kitlesi oy kullanacak. CHP'nin Yüksek Seçim Kurulu'ndaki temsilcisi avukat Mehmet Hadimi Yakupoğlu, seçim güvenliği, elektriklerin kesilmesi ve sandıkların korunmasıyla ilgili bir sorun yaşanmayacağını söylüyor.
Bu seçimde mükerrer oy ya da yığma seçmen ihtimali görünmüyor ama bu kez tam tersine iktidarın haklı bir "paralel yapı" kaygısı var. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu şöyle diyor: "Seçim güvenliğinden biz endişe ediyoruz. AK Parti olarak YSK'nın seçime hile karıştıracağından endişe ediyoruz ve bunu da her yerde dile getiriyoruz."
Tabii bu arada 52 milyon seçmen için 180 milyon oy pusulası basıldı gibi iddialar da ortaya atılıyor. Bunun cevabı çok basit, oy pusulaları, büyükşehir, il, ilçe belediye başkanları, belediye meclis ve il genel meclis üyelikleri gibi büyük bir seçilen kitle için basılıyor.
Bütün bu soru işaretlerine rağmen, Başbakan Erdoğan'ın her gittiği yerde meydanları doldurması muhalefetin bir kesimini farklı tezlere yöneltiyor: "AK Parti yüksek oy alsa bile sokaklar rahat durmaz."
Anlaşılan kendi kitlelerini hareketli tutmak için şimdiden yenilgiye gerekçe arıyorlar ama işe yaramayacak. Çünkü Türkiye toplumu "yalan" gerekçelere değil, üretilen siyasete bakıyor. Seçim meydanlarını izliyor ve görüyor, 17 Aralık'tan bu yana özellikle ana muhalefet CHP, önüne koyulan ve dayatılan gündemle halkın karşısına çıkıyor.
Peki, 17 Aralık olmasaydı CHP bu topluma ne söyleyecekti? Bu toplumun başta yeni anayasa olmak üzere onlarca yerel ve genel sorunu yok mu? Eğer çözüm öneriniz varsa elinizi tutan yok, halka anlatın, oyu alın. Başta CHP olmak üzere muhalefetin temel sorunu bu.
Bu gerçeği meydanlardaki siyasi tablo da gösteriyor. Baksanıza, bir yanda bu ülkenin yüz yıllık Kürt meselesini barış süreciyle çözmeye çalışan, ölümleri durduran, içerden ve dışarıdan kurulan tuzaklara meydan okuyan bir başbakan, milyonları hem de en yoksul kesimlerden oluşan milyonları meydanlara çekerken, bu ülkenin sosyal demokrat olduğunu söyleyen partisinin genel başkanı ne yapıyor? Sırtını medyaya, devşirme adaylara ve cemaate dayadığı yetmiyormuş gibi bir de "ülkücü" selamı veriyor.
Halkın kime ve neye oy vereceğini anlamak için alim olmaya gerek yok.