Ergenekon ve Balyoz davaları Türkiye'de darbelerle yüzleşme davalarıydı. Darbelerden çok çeken bir ülkenin eninde sonunda böyle bir yüzleşme yaşaması kaçınılmazdı. Öyle de oldu, önce Ergenekon sonra da Balyoz türü davalar başlatıldı.
Bu sürecin önünü 27 Nisan e-muhtırasına direnen siyasi irade açtı, polis ve yargı da açılan bu yoldan yürüdü. Oysa geçmişte, patlayan Susurluk Skandalı'na, ortaya saçılan raporlara, faili meçhullere rağmen eski Türkiye bunu başaramamıştı.
2000'li yıllara girerken, Adana'da savcı Sacit Karasu 12 Eylül darbesiyle ilgili bir iddianame hazırlamış ve başına gelmeyen kalmamıştı. Türkiye, bu durumdan darbecilere dava açan bir noktaya iktidardaki sivil iradenin kararlılığı sonucu geldi.
Ama dava süreçleri istendiği gibi gitmedi. Paralel yapı, bu süreci kendi lehine güç devşirmek için kullandı ve halen de kullanıyor. Çünkü Türkiye ilk kez bu tür darbe davalarıyla yüzleşiyordu ve hata yapma ihtimali de vardı. Ancak şimdi ortaya çıkıyor ki o hatalar, hata değil bilinçli tercihlerdi.
Tutuksuz yargılamalar yapılsın diye aylarca konuşup durduk. İnadına "Paralel yargı" bu çağrılara kulak vermedi. Nedim Şener, Ahmet Şık gibi KCK'dan seçilmişler gibi yoğun ve haksız tutuklanmalara karşı çıkıldı, duyulmadı.
Hatta birkaç yargı paketi hazırlandı ama yargı bunları da görmezlikten geldi. Şimdi tutukluluk sürelerinin en fazla 5 yıl olmasına ilişkin yasal düzenleme yapılınca herkesi birden salıverdiler.
Bu da yetmezmiş gibi toplumda infial yaratacağı bilinen ya da hesaplanan Danıştay ve Malatya Zirve cinayeti sanıkları da serbest bırakıldı. Bu açık biçimde seçim öncesi siyasete kurulan tuzaktır.
Yasal olarak 15 gün içinde yazılması gereken gerekçeli kararı 7 ayda yazamayan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Meclis'i yok sayan çıkışı da bunun açık delili oldu. Şimdi şu sorunun cevabını o yargıçların ve o yargıçların arkasındaki gücün vermesi gerekiyor: Yargı bu davaları neden geç sonuçlandırdı? Uzun tutukluluk konusunda neden direndi?
Öcalan gibi kritik bir davayı bir ayda bitiren Türkiye, ne hikmetse suçüstü yapılmış davaları 5-6 yılda sonuçlandırmıyor. Olacak iş değil.
Ortada kirli bir hesap olduğu açık. Bu yüzden tahliyeler, Türkiye'deki sık sık karşılaştığımız darbe gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Aynı şekilde Ergenekon ve Balyoz'da da darbe girişimcileri olmadığı anlamına gelmiyor.
Algı yaratarak dikkatleri başka yöne çekmeye çalışanlar başaramayacak. Bu arada kim bilir daha ne kirli hesaplarla karşılaşacağız... En önemlisi de "Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast yapılacak" diye başl atılan operasyon. Hatırlayın o günleri... Başbakan Yardımcısı Arınç'a suikast yapılacak diye "Kozmik Büro"ya girilmişti.
Peki, nasıl bir sonuç elde edildi? Kaç kez sorduk, dava açıldı mı diye. Hiçbir ses yok. Yoksa bu günlerde devreye sokulan kirli oyunun bir parçası olarak "uyuyan hücreler"in listeleri alınıp hazırlık mı yapıldı?
Yıllar önceden bugün için kirli hesap yapanların, yarın ne yapacağı hiç belli olmaz.