Başbakan Erdoğan'la çıktığımız seçim gezilerinde önce Elazığ'a sonra da Malatya'ya gittik. İki şehirde de AK Parti güçlü ama bu kez o gücü aşan farklı bir ışık vardı.
Meydanlar deyim yerindeyse siyaseti dizayn edenlere meydan okuyordu.
Son yılların belki de en heyecan verici seçimini yaşayacağız.
Meydanlardaki coşku, insanların gözlerindeki ışıltı buna işaretti...
1950 seçimini yaşamadım ama bu kez olanları, bir yanıyla ona, bir yanıyla da tanık olduğum 1977'deki Ecevit mitinglerine benzettim.
Masa başı siyaset analizleriyle siyaseti dizayn etmeye çalışanlar hayal kursunlar ama hayal kırıklıklarına da hazır olsunlar. O gezilerin ardından Ankara'ya döndük ve Başbakan Erdoğan'ın konuk olduğu atv ve aHaber ortak yayınına katıldık.
Kumpasların kurulduğu, onca iddianın ortalığa saçıldığı bir dönemeçte Başbakan Erdoğan'ın ne söyleyeceği önemliydi. İlgiyle izlendiğinden eminim. Başbakan, birçok konuda ilginç ve samimi şeyler söyledi. Ama iki önemli açıklamasının altı çizilmeli. Birincisi MİT'le ilgili... MİT eskiden beri tartışmalı bir kurumdu. Hakan Fidan'ın müsteşarlığından bu yana da o tartışma farklılaşsa da sürdü.
Çünkü MİT, bu dönemde Gülen Cemaati'nin en önemli hedefiydi. Bunu da hiç saklamadılar.
Peki, MİT kimin denetimindeydi? Eskiden devlete yön veren asker olduğu için patron da askerdi. Son dönemde ise siyasetin yani hükümetin denetiminde olduğu gibi bir izlenim oluştu. Ancak, Başbakan Erdoğan'ın dinlemeler ve kayıtlar sürerken MİT'in ne yaptığına ilişkin soruya verdiği cevap durumun tam da böyle olmadığını gösteriyordu: "MİT sizin anladığınız manada bir konumda değil, orasını yeknesak mı zannediyorsunuz? Orada da imamlar var. Geçmişinden bugüne o çarkın içinde de neler olmadı ki? 34 yıldır o çark çalışıyor ve şu an zirve yaptı. MİT Müsteşarı ile alakalı olayda rol alanları görünce yoğurdu üfleyerek yedik. Bu casusluk suçuna girer. Orada da imamları var. İmamı biz sadece camide biliyorduk.
Orada da ikili telefon görüşmelerinin dinlenmediğine inanmıyorum."
Anlaşılan o ki, MİT dışarıdan göründüğü gibi değil. İçinde eski Türkiye zihniyetinin taşıyıcılarıyla ilişkili "paralel yapı" da var ve hâlâ sivilleşemedi.
Şimdi gelelim ikinci tespite... Başbakan Erdoğan, programda kendi partisi ve bakanlarıyla ilgili de çarpıcı bir tespit yaptı. 17 Aralık darbesi sonrası AK Parti içinde "paralel yapı"nın nasıl bir karşılığı olduğu bilinmiyordu.
Birkaç milletvekiliyle mi sınırlıydı yoksa kapsama alanına giren bakanlar veya milletvekilleri var mıydı?
Başbakan'ın bu konuda verdiği mesaj adeta bir ültimatom gibiydi: "Şantajla, tehditle kafeslenen insanlar var.
İşadamları olsun, siyasiler olsun.
Bunların sayısı çok, partimde de var.
Kesinlikle var. Bundan rahatsızım.
Buradan çağrı yapıyorum. Bu milletvekili olur, bakan olur. Bunları bize anlatsın.
Yüreğini ortaya koyacak hepsi. Bu bir istiklal mücadelesi ise herkes adım atmalı. Ya korkuyorlar ya da kenarından kıyısından 'birisi incinir mi, şu olur mu?' diye düşünüyorlar. Biz Allah'ı incitmeyelim."
Aslında uzun süredir AK Parti kulislerinde bu konu konuşuluyor. Özellikle bir-iki bakanın "paralel yapı"yla ilgili susması dikkat çekiyor. AK Parti içinde dikkat çekilen bir başka şey de 17 Aralık'ta operasyon yapılan bakanların seçimi. Bu seçimi "manidar" bulan bir AK Partili şöyle diyor: "Adı geçen üç bakan da Doğu ve Güneydoğu'lu... Bir Karadenizli vardı onun da nasıl tepki verdiği görüldü.
Bu operasyonun amacı çözüm sürecini bitirmek."