Türkiye rahmetli Turgut Özal'dan bu yana ara ara da olsa başkanlık sistemini tartışıyor. Tabii sadece Özal değil, Erbakan'dan Türkeş ve Demirel'e uzanan çok sayıda etkili siyasetçi zaman zaman başkanlık sistemine geçilmesini istedi ve savundu. Ancak nedense hiçbir siyasi parti bunu geniş kitlelere ulaştıracak bir çalışma haline dönüştürmedi.
Siyaset bilimciler, hukukçular tartıştı ama siyaset sınıfı hep etrafında dolaştı.
İlk kez Başbakan Erdoğan'ın son yıllardaki çıkışıyla başkanlık sistemi bütün yönleriyle siyasetin gündemine girdi ve tartışmaya açıldı.
Hatta AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu'nun başında olduğu AR-GE birimi bu konuyla ilgili ciddi bir hazırlık yaptı ve parti teşkilatlarında tartışma-öğrenme süreci başlattı. Yeni anayasanın içinde yer alır mı almaz mı ayrı konu ama Türkiye 100 yıllık "ucube" parlamenter sistemini artık tartışmaya açmalıdır.
Bugüne kadar açılmamasının iki önemli nedeni var diye düşünüyorum. İlki vesayet rejiminin tıpkı "komünizm-bölücülük ve irtica" gibi yarattığı "milliyetçi-muhafazakâr çoğunluk" korkusu...
Dikkat ederseniz ara ara da olsa başkanlık sistemini savunan siyasetçilerin hepsi "sağcı" diye nitelenen isimler... Sol veya Kemalist çevreden bir isim hatırlamıyorum.
Çünkü onlara göre yüzde 65'i muhafazakâr- milliyetçi olan bir Türkiye'de başkanlık sistemi olursa "sol" bir daha iktidar olamaz.
Sanki çok olmuş gibi... Bu nedenle de başkanlık sistemi dendiğinde ileri sürülen argümanlar hep aynı; "Sultanlık, padişahlık ve tek adam diktatörlüğü" Bu doğru değil. Sosyolojik olarak Türkiye'de yaklaşık yüzde 65'lik muhfazakâr kitle olduğu doğru ama oy verme tercihi çok değişken. Çünkü toplumun önemli kesimi "fanatik taraftar" yaklaşımıyla oy vermez. Büyük oranda yaşamına dokunan, değiştiren ve umut yaratan partileri tercih eder. Bu da statükocu olmayan, sivildemokrat bir sol partinin de başkanlık sisteminde şansı olduğunu gösteriyor. Hatta parlamenter sistemden daha fazla...
Mevcut sol kendini değiştirmekten korktuğu için hükümet sisteminin değişmesinden de korkuyor.
Ama ilginçtir, bu korkuyu taşıyan sol hiçbir zaman Venezüella'da Hugo Chavez'in başkanlığına itiraz etmedi.
Tıpkı tek parti dönemine etmediği gibi...
Başkanlık sisteminin "öcü" diye sunulmasının bilinçaltı bir nedeni bu.
İkincisi ise Kürt meselesi...
Bu mesele sadece sol-Kemalist çevreleri değil, "sağ" içinde görülen siyasi kesimleri de korkutuyor. Yaratılan ortak korku şu; "Aman başkanlık sistemi gelmesin.
Gelirse federasyon veya eyalet sistemi olur ve Türkiye bölünür." Başkanlık sistemiyle yönetilen üniter devletler olduğu gibi parlamenter sistemle yönetilen ama federal veya bölgesel yönetimlerin güçlü olduğu devletler de var.
Türkiye'de Kürt meselesinin çözümüyle başkanlık sistemi arasında bir bağ kurmak doğru değil. Her iki sistemde de sözü edilen eyalet veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesini hayata geçirmek mümkün.
Bu iki yaklaşım da sadece siyasi kadroları değil, konuyla ilgili uzmanları da uçlara savuruyor ve ortaya sağlıklı bir tartışma çıkmıyor.
Artık Türkiye "öcü" gibi gösterilen "başkanlık sistemi" paranoyasından kurtulmalı... Çünkü başkanlık sistemi de parlamenter sistem gibi bir hükümet sistemidir, devlet değil. AK Parti'nin yeni önerisi ve diğer örnekler üzerinden konuyu anlatmaya devam edeceğiz.