CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Meclisi Üyesi Gülseren Onanç istifa etti. Birkaç gün önce sohbet ettiğimde bu kadar erken istifa noktasına geleceğini düşünmemiştim ama rahatsız olduğu çok açıktı.
Bu nedenle birçok şeyi of the record konuştuk.
Ben eleştirmeme rağmen Onanç o konuşmada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "iyi niyetle" bir şeyler yapmak istediğinin özellikle altını çizdi.
Oysa Kılıçdaroğlu "Yeni CHP" kuracağız diye davet ettiği Onanç'ın biraz farklı çıkışına bile tahammül etmedi, edemedi.
Dahası ırkçı çıkış yapan Birgül Ayman Güler'e tahammül ederken barışa destek olan Onanç'a sahip çıkmadı. Bu sıradan bir tercih değil.
Aslında Onanç, CHP'de bu durumu yaşayan ne ilk ne de son isim. CHP bugüne kadar kime kapısını açtıysa ya kendisine benzetti ya da istifa ettirerek yolunu ayırdı. Bu CHP'yi toplumla buluşturmak ve değişim isteyenlerin ortak kaderi.
Ajanı bol bir parti
Bugün aralarında Onanç'ın da bulunduğu adına "yenilikçi" dediğimiz ama bir siyaset aksı ortaya koyamayan kişiler neyle suçlanıyor? "ABD ajanlığı"yla...
Bu suçlama, bana 2001'de CHP'ye geçen Kemal Derviş'i hatırlatıyor. Gelmesiyle gitmesi bir oldu. O da tıpkı yenilikçiler gibi ajanlıkla suçlandı.
CHP yönetimine yeni seçilen Kemal Derviş'le ilgili bir anekdotu ise hiç unutmadım.
2002 seçimlerinden sonra yönetimde ilk toplantısına girip çıkan Derviş, odasında kendisini bekleyen CHP'lilere şöyle diyordu:
"Ben bu yönetimden korktum. Şu sıralarda dünyada uzaya gidecek işadamları tartışılıyor. 20 milyon dolar veren uzaya gidip, aya bayrak dikebilecek. Diyelim ki bir Kürt işadamı olsa ve o parayı verip Kürt bayrağını aya dikse, CHP buna da karşı çıkar ve aya bile düşman olur. Bu zihniyetle işimiz zor."
Derviş, bir süre sonra "Bu parti bana ajan diyorsa benim ne işim var" dedi ve istifa edip gitti.
Ama CHP o illetten kurtulamadı. O CHP'den bu CHP'ye geldik. Değişen bir şey yok. Bu nedenle "Yeni CHP" diye umut verenler olarak Türkiye toplumuna bir özür borcumuz var. Aylarca "Yeni CHP" geliyor diye yazdık. Gerçi o yeniliğin "biraz değişim"i aşamayacağını da biliyorduk.
Çözüme karşı çıktıkça çözülüyor
CHP, 2002'den bu yana yapılan hiçbir seçimi kazanamadı. Dahası Türkiye'nin 30'u aşkın ilinden milletvekili çıkaramıyor. Kürtlerden ise hiç oy alamıyor. Peki, bir parti "Ben bu insanlardan ve bu kentlerden neden oy alamıyorum?" diye hiç mi düşünmez?
Bunu düşünse nedenini de bulur. Nedeni belli: Çözüm değil sorun yaratıyor ve çatışmacı bir dil kullanıyor. Türkiye toplumu çatışmacı siyasete değil, umut veren, geliştiren ve değiştiren siyasete destek veriyor.
CHP çözümlere karşı çıktıkça daha da çözülecek.
Bu noktada merak ettiğim şu: CHP yönetiminde 1.5 Kürt kaldı. "Bir" dediğim Sezgin Tanrıkulu, "yarım" ise bu ülke 100 yıllık sorununu çözmeye çalışırken "hamam" sorunuyla ilgilenen ve kimlik bunalımı yaşayan Gürsel Tekin.
Peki, Kürt kimliğiyle ilişkisi bilinmeyen ve öne çıkmayan, daha çok sosyal demokrat siyasi kimliğiyle bilinen Gülseren Onanç barış için riske girip istifa etmek zorunda kalırken, onlar orada nasıl siyaset yapacak?