Silahlı unsurların sınır dışına çıkmasına ilişkin tartışma ne yazık ki bitirilmek istenmiyor. Özellikle BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın ısrarı şaşırtıcı...
Hürriyet'e verdiği son demecinde işi biraz hafife alarak şöyle diyor:
"Bu yasanın çıkmasını istememek veya böyle yasal bir düzenlemeye karşı çıkmak bu sürecin kerhen yürütülmesi, bu sürecin çaktırmadan yürütülmesi gibi bir anlama gelir."
Görünen o ki, ya Demirtaş nasıl bir süreçten geçildiğinin ve nereye gelindiğinin farkında değil ya da başka bir hesap içinde...
Bu tür çözüm süreçlerinin başlamasıyla devam etmesi arasında bile siyasi aktörlerin yaklaşımında ciddi değişimler olabilir.
Öcalan'ın "Newroz Manifestosu" böyle bir etki yarattı. Başlangıçta silahların sınır dışına çıkartılması ön plandayken, Öcalan'ın açıklamasından sonra herkes ister istemez esas soruna, "silahlı mücadelenin bitirilmesi"ne odaklandı.
Doğrusu da bu... Öcalan'ın açıklamalarının ayrıntıları da bunu doğruluyor. Dün de yazdım, yasa çıkartılacaksa silahların bırakılması için çıkartılır. Şu aşamada pusuda bekleyenler de dikkate alındığında sınır dışına çekilmenin sessiz sedasız olmasında yarar var.
Bu nedenle yıllardır "Muhatap İmralı'dır" diyen Demirtaş'ın Öcalan'ın ne söylediğini bir kez daha okuması gerekiyor.
Şu sözler Öcalan'a ait: "Bugün artık yeni bir Türkiye'ye, yeni bir Ortadoğu'ya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor."
Öcalan, "yok sayan, inkârcı" bir sistemin yerle bir olduğunu belirtip, milyonların şahitliğinde şu tespiti yapıyor: "Artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor."
Sonra da "Helalleşelim, kucaklaşalım" diyor ve ne yapılması gerektiğini söylüyor: "Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek; ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir."
Kısaca Öcalan açık açık "silah bitti" diyor. Bu gerçek ortada dururken, BDP eş başkanlarının ikide bir silahlı unsurların çıkış biçimini günlük siyasetin parçası haline getirmeleri anlaşılır gibi değil.